3
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
696
Okunma
Ramak kalasında uçurumun
Çelimsiz kökleriyle tutunmuştu
Sıyrılmış yaprakları ve çalılık gövdesiyle
Yapraklarını gölgeleyen ağaçlar yoktu
Köklerini sarmalayan damarlar yok
Kendi kirazının hamisiydi yalnız
Işkın mıdır tomurcuk mudur aldırmadan
Ürkek çiçeklerini kırıp geçerdi alıcı kuşlar
Solgun çıtımıkların çıtkırıldım yemişlerini bile çıtırdatamazken
Kasırga kesildi ona her boynu eğri rüzgar
Uçurum sakinliğini kolay mı sanırsınız
Daha vişneyi kirazdan ayıramayanlar
Taşa tırmığa abanıp
Yeşile ucu kayan gözünü çıkardılar... tavukkarası
Öyle yoruldu ki bir gün
Bulutları düş’ünmedi bir daha
Kurumaya kurdu saati
Devirdi boynunu yılları çetelerken
Köklerini çekmeye koyuldu usulca yerden sessiz
Tam kuruyacaktı... çok yakındı... tam o an’dı
Ki...
Bir bahçıvan konuştu onunla
Kirazın pür perişan haline bakıp da
Karar kıldı gür yaprak tatlı meyve aşıya
Dilinde hayal tozuyla bileylenmiş bir makas
Bir kesik açtı kirazceğizin tek "çatırt" canı kalan dalından
Düş’e bulandı yaban kirazı, pembe
Köküne ab-ı hayat değmişçesine
Sandı gövde olacak çalım
Her çillenmesinde yeşilce meyve tutacağım
Sevdi bahçıvanın dişinden düş’en her sözü
Yarım akıl bir kalp pür mecal
Rüzgar yön buldu aksinden
İse boyandı sazı, boğazı
Bahçıvana bir kurum kuruldu
Ah o billur sular bulandı
Bahçıvan el çekti yaradan
Geri düştü açtığı yaraya aşıdan
Kiraz yaraya kesildi sızıdan
Düşündü düş’ünmek neyime
Düşüp sereyim boyumu uçurumun dibine
Son orak kıyığı da ondan olsun
Kıyım okyanusunda solungaçsız yüzgeçsiz
Kırılmış hayaletlerin renginde
Ve
Sonbahar geldi
5.0
100% (14)