ve...Ramak kalasında uçurumun Çelimsiz kökleriyle tutunmuştu Sıyrılmış yaprakları ve çalılık gövdesiyle Yapraklarını gölgeleyen ağaçlar yoktu Köklerini sarmalayan damarlar yok Kendi kirazının hamisiydi yalnız Işkın mıdır tomurcuk mudur aldırmadan Ürkek çiçeklerini kırıp geçerdi alıcı kuşlar Solgun çıtımıkların çıtkırıldım yemişlerini bile çıtırdatamazken Kasırga kesildi ona her boynu eğri rüzgar Uçurum sakinliğini kolay mı sanırsınız Daha vişneyi kirazdan ayıramayanlar Taşa tırmığa abanıp Yeşile ucu kayan gözünü çıkardılar... tavukkarası Öyle yoruldu ki bir gün Bulutları düş’ünmedi bir daha Kurumaya kurdu saati Devirdi boynunu yılları çetelerken Köklerini çekmeye koyuldu usulca yerden sessiz Tam kuruyacaktı... çok yakındı... tam o an’dı Ki... Bir bahçıvan konuştu onunla Kirazın pür perişan haline bakıp da Karar kıldı gür yaprak tatlı meyve aşıya Dilinde hayal tozuyla bileylenmiş bir makas Bir kesik açtı kirazceğizin tek "çatırt" canı kalan dalından Düş’e bulandı yaban kirazı, pembe Köküne ab-ı hayat değmişçesine Sandı gövde olacak çalım Her çillenmesinde yeşilce meyve tutacağım Sevdi bahçıvanın dişinden düş’en her sözü Yarım akıl bir kalp pür mecal Rüzgar yön buldu aksinden İse boyandı sazı, boğazı Bahçıvana bir kurum kuruldu Ah o billur sular bulandı Bahçıvan el çekti yaradan Geri düştü açtığı yaraya aşıdan Kiraz yaraya kesildi sızıdan Düşündü düş’ünmek neyime Düşüp sereyim boyumu uçurumun dibine Son orak kıyığı da ondan olsun Kıyım okyanusunda solungaçsız yüzgeçsiz Kırılmış hayaletlerin renginde Ve Sonbahar geldi |