Hayattan Ayetler * * * *
ESRARIMSIN
Tamer Barış ÜLGER Esrarım sensin. Karanlıkta pıhtılaşmış kanlardan bir balçık. Yürüyor iki postal, batıyor iki postal. Batıyorum. Sensiz bir esrara doğru daha kara bir ifadeyle kan kokuyorum. Korkuyorum. Ki benim yüreğimde hala yeleği fiyakalı mavi gömleğinin kolları katlı ve kolalı, elinde imamesi gümüş kendisi yaldızlı tespih taşıyan bir delikanlı volta atmakta. Şimdi esrarımsın. Karanlıkta karımsın. Elmadan önce dişlediğim sol kaburgamsın. Şimdi gözümde kırılan sarı güneş ışınları bak ellerinde, şimdi kalbimin kırıklarının kestiği ellerin yok ellerimde. Esrarımsın. Esmer bir kısrağın yelesi saçların/da gezinen rüzgâr bana getiriyor kokunu. Uzaktasın. Yanımdasın. Üşüyorsun. Esrarımsın. Ay doğmuş Meryem’in bacaklarının arasından. Nasıl tutarsa bir oğul bir ananın memesini, nasıl kanatırsa dişleri ucunu öyle kadınımsın, yaşam sıvımsın. Terin dilimin ucunda, tenin encamına tükürdüğüm şerefine sövdüğüm yalan bir elin sana bağladığı köcek. Paslanmış gözlerimin kaderidir perçemlerinden dökülen ihanet kirini izlemek. Karanlıkta üşümek ve sevmek. Es kazarımsın. Harcıyorum ulan seni! Bozdukça bozuyorum yani. Seviyorum seni bulmadan ve dokunmadan sevmeyi. Esrarımsın, zıvanası sıkı, spirali kadim. Çekiyorum, boşalıyorum ağzımdan dişi bir meleğin rengi gibi beyaz ağır dumanı ağır ağır. Kurumuş kalp damarımsın. Orospumsun, meslektaşımsın. Yüzündeki çizgileri yoldaş sayarım ve “bilmem ki beklide bu yüzdendir yoğunlaşıp, dönüp dolaşıp gözaltına yağışım” ısrarla sana yanmışım. Şehvet dolu ısrar mısın? Yoksa elime değen incecik zar mısın? Dönsem sende dönüp arkana bakar mısın, emin misin gözlerimi açıyorum bak doğru söyle yanımda mısın? Hadi be çık ortaya, elma. Uzat elini bana. Boz şu es zar ımı kız-m-am korkma. Koş git. Ama bak arkana. Esrarım sensin. Sen hayalimdesin, bilinçaltımın alt katında bir şeylere gebesin. Sen nesin, elle tutulmayan gözle görülmeyen b/y oktan bir şahesersin. Sensin. Gözlerimin dalıp gittiği yerdesin. Doğduğum gün vermişler damardan bu esrarı bana. O yüzden kanımı içmekteyim kan a kan a. Nerdesin cigaramın söndüğü yerdesin. Doğduğum gün vermişler bu kara gözleri, kirli yüzü, tesiri kuvvetli bu esrarlı sözü. Bir sivri sineğin vampiri emmesisin. Isırgan otusun, domuzun bokusun, dünyanın yokusun. Esrarımsın. Sensin. Dali’nin fırçasıyla delice çizmek yüzünü. Asla kapanmayan yaranın üstüne bir neşter darbesi, bir faça. Ölü bir dilde kitap yazanlara sordum seni. Yere bastığım yerdesin. Etimsin. Israrla kessinler lafımı rafa kaldırsınlar korkunç bilgili kitaplarımı. Peki, ne değiştirecek tanrının allahsızlığını. Tanrının tanrı tanımadığını ve ateist olmadığını. Ancak tanrılar ve kendini tanrı sananlar anlarlar bu allahsız peygamberin ne anlattığını. Esrarlar içindesin. Sözlerimin bittiği yerdesin. Esrarım, sen bu matematikteki tek karım. Dokunduğum utandığım sonra hiçe saydığım. “Dokunup utanıp sonra hiçe saydığımsın” üzgünüm söylemiyorum artık sana türküler. Yere attığım kirlettiğim sonra öpüp alnıma koyup secde ettiğim ve aldattığım ve aldattığım sen. Sen misin esrarım. Acıdan titreyen ellerim -ki kalp yarasıdır, ters yönlü iki tren arasıdır tek rayda- çok uzaktan bir akraba bana. Anam babam geçmişimi ve beynimi kaynatıyor kazanda, çeliğe su veriyorlar büyüyorum. Acıdan titreyen ellerimi şimdi ancak uzaktan tanıyorum. Büyü Yorum Esrarımsın. Hemen yanımsın. Seni bıraktığım kadarsın. Seni kandırabildiğim sözlerim ve sözlerim. Ah keşke dediğim. Gözlerine inen perdenin aralığından gördüğüm namahrem sensin. Esrar; kessin, sussun, pussun, sissin, ya benlesin.. yada.. Kiminlesin? Bütün hastalıklarımın ve hastalıklı huylarımın ana sebebisin. Sen elma şekerimsin karıncalarını bir türlü temizleyemediğim. Ölen beynimi gömüyorum her akşam fikrime, esrarım bu düşünceler ve ölen hücreler senin üstüne. Yas var bu akşam, içelim o zaman keyif zehir üstüne. Etiksiktirizm terimimsin. Bilinmezden – Bilin mezesin esrarlar içindesin bir bilsen-m ne anlattığımı. Ağlamak istiyorum eşekler gibi sudan gelinceye kadar. Esrarım sensin. Bir anlatıcının son sözlerisin. Anlamadığım bir dilin gizli öznesisin. Sen nesin, nasıl bişeysin. Soruyorum farelere kedilere esrarını, kutsal kitaplar bile inkâr ediyorlar seni. Bir düşünce ötemdesin. Esrarımsın. Gözlerimi kapattığım yerdesin. Hangi rengin içindesin, Geleyim mi sana evde misin? Üşüyor kana susamış ellerim, gidiyor nereye gittiğini bilmeyen dizlerim acep ne anlattığının bilincinde mi sözlerim. Vivaldi’de bir yaz buluşalım anlatsın dinle gözlerim. Besliyorum seni oyuyorum gözlerimi. Utanıyorum Ağlıyorum Utandığım için ağlıyor, ağladığım için utanıyorum. Esrarım kimsin Roma da sana yanıyorum. Var mısın bilmek istiyorum. Karnımdaki cenini ve fikrimdeki seni sana sunuyorum. Esrarım susu_yorum. Bu cümlenin sonundaki noktayı sana Koyu_ yorum . Esrarımsın, ısrarla çözümünü bulmak istemediğim. Esrarım, sensin; içimdeki labirentin çözüm merkezisin. Buldukça kaybetmek istediğimsin, görüp görmemezlikten geldiğimsin, heyecanımın, benim gizli karımsın. Beyazsın, soğuksun küçüksün; ağızda duman, fikirde düşman, kara görününce hainsin, göğe bakınca bir muteber, bana bakınca rüyasın, beynimin öteki yanısın. Esralısın. Efsunlusun. Kadimsin. Doğalın inşa ettiği bu dramatik paradoksun anormal yanısın. Kendini kendi içinde yok eden diyalektiksel bir varsayısın. Varla yokun arafında, olması gerekenle olanın tabiatının tam ortasında serapsal bir sanımsın. Şehir kütüphanelerinde ölmüş - toza gömülmüş- sözlüklerde silik bir tanımsın. Esrarımsın, hayat felsefemin şah damarsın. Kalbimin kirli kanısın. Olmazsa olmazın asla olmayacağı ütopyamsın. Sonu belli görünen bütün yollar kılavuzla çevrili, burnu boklu gerisi yoklu bir masalın en masun tipisin, şimdi hülyalı zamanlarım bu rüyayı en umulmadık yerinde kesin esrarım işte bu kesin senin sesin. Güneşi balçıkla sıvayanım. Tanrıyı yaratan ve kendi serseri bir heyecana satanım. Dünyanın anasıyla avradıyla yatanım. Olanım, bitenim, esrarına sövenim. Aksak bir ritm mi demiştin karlı bir günde evet işte o benim. Yakıyorum Prometeus’un ateşinden gök kubbe yıldızları, bunlar gözlerimin değil esrarının yaldızları ve sen bir suç işlemişte bana söylemeyen esrarım (sakın!) anlatma taptıklarını (sakın) ! çok kızarım. Israrla esrarlı kal esrarım. Sen bir kuşun hayalindesin, kanatlarının maviye değdiği yerdesin. Bütün dünya kafeslerini kıran anarşist bir söylemdesin. Anlamsızlığın ortasında siyah lekesin. Esrarım, esrar gibisin. Özelden genele geçtiğim, bir başkasını seçtiğim kendi yerime, bütün kavramları aştığım soytarılarla dolu bir düzen desin. Sensin. Hayatta kalma eğilimimsin. Tırnaklarımın kanama sebebisin. Çatlama noktamsın. Kanın beynime sıçradığı ansın. Sensin. Sanmam ki hayatta kalma sebebimsin? Esrarım, anlamlı - anlamsız bir ısrar gibisin. Kendimi öldürsem sende ölecek misin? Kendime sövdürsem pusup bir köşeye küsecek misin? Kendimi sevdirsem -benim gibi kanamalı bir hastaya- dalga geçip gülecek misin? Sen. Ne Sin. Esrarımsın. Gri bir duman altında kara bir siluetsin. Nasıl. Bir Şey. Sin. Esrarımsın. Allahsız yanımsın. En toy zamanımsın. Yaş ağacın yaşlandığı ve dönüşü olan yolların kapandığı yoldasın. Çok korkan ama artık korkunun da bir öneminin kalmadığı anımsın. Ehliyetiz pilotum; Mevlana’yla dönen, Hayyam ile içen sövenle sövenim. Kafa bir milyon oturup kusmuğunu sevenim. Âdemin tanrıya uzanan eli, sarayın soytarısı, bir erkeğin nikâhsız karısıyım. Kudretliyim. Tanrıyım. Ben bu cemaatin imamıyım. Suyum, toprağım, ayım. Her şeye gücü yeten teoride mükemmel bir kanıyım. Barışım savaşım. Her beşerin dilinde popülist bir zikirim, küçük İskender’in beyninde utanılan ve korkulan o karanlık fikirim. Ahiri belli olmayan bir kaosun –ki bu değnek tümden boklu- çarkıyım yalnızca bu dandik makinenin, vidasıyım. Nereye çevirirse usta parmağını ben o yanlıyım. Ve nihayet değneği bırakma vaktidir zaman. Değneksiz, dayanaksız ve dengeli ve dengesiz olma vaktidir şu an. Esrar zamanı yok mu ediyor, yoksa zaman esrarı görünce mi gidiyor. Yok olana var demek aptallıktır –ki aptallara yalnız dayanamam ben bu faniyatta- Bu varlığa ihanet, tüm insanlığa hayınlıktır. Ne kadar yarattıysa beni tanrı, benimde onu yaratmış olmam bir o kadar olasılıktır. Bölsen bir çıkar. Çarpsan bir. çok. Artık; o bakkaldan leblebi tozu alan küçük çocuk yok Sen kötü ama dekoru muazzam bir melodramsın. Sahnede oyuncunun repliği unuttuğu ansın olmaksın, olmamaksın, işte bütün mesele-sin. Shakspeare’in kâğıda attığı son çetelesin. Orhan Velide kurt, Kafka da böceksin. Sen Zerdüşt’ü yola düşürensin. Yunus’un taptuk’u, Mevlanada şemssin. Anlatansın soransın. Oruçla aynı çaydanlıkta demlisin, Hitler’in en çocuksu emrisin. Amadeus Mozart’sın, Sadsın, her gün yeniden ölen türbesi kayıp bir zatsın. Dünyayla birlikte Galile’nin sözünden dönüşüsün, Nazım Usta’nın o nazlı ölüşüsün. Sen benim tırnak etim, verilmiş sözlerim –ki ben aşkı çok sevdim- … Ya biri anlatsın bana anlamsız olan bu saçma düzeneği –anlarsam sizin gibi öveyim övüneyim- ama anlatamazsanız kızmak yok – bırakın istediğim gibi söveyim hangi pozisyonda istersem bu taşları öyle- düzeyim. Nereyi gösteriyor ve ne büyüklükte bir vektöre benzeyen penis. Çünkü biz onun doğrultusunda gitmeyi erdem biliriz. İşimiz. Beynimizde serseri bir fikirdir cesurdan dönme korkak esrarkeşimiz. Karanlıkta bir odada sesli ibadetimiz ve biz kendimizi () larla ıslah edenlerdeniz. Bazen Şakirtiz, hahamız, papayız, bazen hiçiz. Bazen doğmamış ve doğrulmamış ve beklide hiç olmamış bir piçiz. Esrar dolu bir kâğıdın yanına ateşle yaklaşmak tehlikeli ve günahtır. Beynimize giren bu uyumsuz fikir sanık, yaptıklarımız kanıt ve anakronik bütün insanlar ve geçmiş tanıktır. Bu hayatın bize geç verdiği yanıttır. Karayım, beyazım, itenim, çekenim, hazırlıksız bir sabah başlayan darbe kokan sirenim. Silenim fidanların hayalini gözlerinden, demirden kafes yapanım çalışkan ellerinden, özgürlük kokan sözlerinden. Dibe vuranım karışık bir bildiri, bir çeşit argümanım. Hapisten kaçan, vurulan. Kendini kendi külünden yaratanım. SOLak bir SAĞ ırım, çok ağırım. Çok ağ/ırk/kan. İşte hüsran işte şan işte kan ve tarih yeni baştan. Umut Rönesans. |
Ve ikinci kez okudum...öyle derin ve anlamlı ki yer yer kayboldum satır aralarında...
Kutlamaktan ötedir iletim.
Sevgiyle..