SITÂRE-İ TÂRYıllanmış Ve Yıkanmamış bir kül tablasında Yarım bırakılmış çoğullukları yolculayan peronlardan Bir, yüreğinin kırsal utangaçlığı kalmış Sabah ayazıyla nemlenen Demir bankların üzerinde Elleri Yastık dağınığı saçında başında gezinen Dirsekleri dizlerinden kuvvet bularak Bacaklarına gömük bekleyen Gerisi Umarsızca çiğnenmiş Korozyona uğrayan rayların Demir oksit kokulu dişleri arasında Say ki Sevgili Gözlerini yaslayıp gecenin esmer göğsüne Kirpiklerinle avladığın Şiirler bağlayıp kuyruğuna Dilekler adadığın yıldız Kayıp düştü vurgunu olduğun Şuursuz dalgaların taş attığı kuyuya Say ki Kırk Aşklı çıkaramadı Usunun derûnuna kaleminin ucuyla itelediğin Baba kokulu Deniz’den olma Anne okşayışlı Rüzgârdan doğma Lodos hırçını Poyraz asisi kimlik haneli Sevgiliyi Say ki Bir sahil barakasının kırık iskemlesinde Körkütük sabahladı saatler Akrep zehirleyip çiğ çiğ yedi etini yelkovanın Az dur Dursun herşey Zaman diye bir şey yok Ve Say ki Sevgili Yağmuru giyinip ayağına Parmak uçlarına basa basa Yürüdü nâlende teninde aşk Temmuz’un son deminde Ürkme Dedi Sevgili Ürkütme Gözlerimde demlediğim Ortaçağ koyuluğundaki sevdamla geldim sana İzin ver Aklımın bâkir kıyılarına sardığım avuçlarımla Dokunayım yarana İzin ver Son duam olarak Secdelerle sunayım Sen’i Yaradan’a İzin ver İzin ver mez misin |