Bir Şairin Tuvalinden
Seni benim gözümle görebilse kâinat
Işıyan güneşinden mehirinden utanır Bir bakışın sırrına erebilse kâinat Bilmem kaç milyar yıllık dehirinden utanır Şimdi biraz bahsetsem saçının tek telinden Bir vaveyla yükselir yorgun seher yelinden Bülbül o an ayrılır gül isimli gelinden Feryat figanla geçen ahirinden utanır Cemalini söylesem ay kovar haleleri Bir kardelen kederi soldurur laleleri Yıkılır güzelliğin uyduruk kaleleri Ülkeler en müstesna şehirinden utanır İsmini misal verip tarif etsem etiği Kim bilir kaç aşk için düşer veda tetiği Ve en baştan yazılır kadim aşklar betiği Zühre sevdaya küser Tahirinden utanır Gözlerini anlatsam sevmeye dahillere Makber bile küfreder aşk için rahillere Martılar ki bir daha uğramaz sahillere Yakamozlar öptüğü bahirinden utanır Bir gülüşün Anka’yı küllerinden doğdurur Şeytana öz oğlunu elleriyle boğdurur Öyle ki Kerbela’ya sağanaklar yağdırır Damla su’ya küser su nehirinden utanır Ne yazsam eksik biraz ne söylesem fasarya Seni tarif edecek sözler dilimde parya Meryem isimli nisa seni tanısa var ya Tüm mahlukata örnek fahirinden utanır Henüz seni görmemiş güzeller sefa sürsün Varsın Yusuf’u için Züleyha saçın örsün Süleyman’a deyinde gelipte Belkıs görsün Belki o çok sevdiği mühüründen utanır Ey kaşı Kızıl Elma ey kirpikleri Turan Ey şems’i kıskandıran yüzü kamerden nuran İsminin geçmediği şiire karşı duran Cemi cümle ilhamlar zuhurundan utanır Mutlu Aydurmuş |
saygılar.