Otuz Yıldır
Kimse bilmez takvimlere gençliğimi astığımı
Son umudun defterini dürüyorum otuz yıldır Bir makberin kıblesine hazır ettim yastığımı Dört tekbirle musallaya yürüyorum otuz yıldır Uyutulmuş yalanlarla kutsayarak taatleri Ebû Cehil günahıyla yok sayarak vaatleri Bir intihar kisvesine bürünmüş tüm saatleri Kaçınılmaz nihayete kuruyorum otuz yıldır Soluduğum her nefeste çoğaldıkça hasaretim Bir eyvahın balyozuyla kırılıyor cesaretim Daha kaç yıl sürecek ki karanlığa esaretim Yusuf gibi bir zindanda çürüyorum otuz yıldır Bir hayalin terkisine ölü düşleri yükleyip Zulüm denen filler için boşa Ebabil bekleyip Yani topal gölgelerin arkasından emekleyip Mantığımı çıkmazlara sürüyorum otuz yıldır Nerden baksan izim belli aşk-ı masal çağlarında Kah Mecnunun çölündeyim kah Ferhatın dağlarında Bir bülbülün lisanıyla ötüp hasret bağlarında Yüreğimi fütursuzca buruyorum otuz yıldır Kula gölge Rabbe ayan bir girdabın içindeyim Nedamete vakit çok geç son hiçliğin hiçindeyim Küfre dönük sorgularla nedenlerde niçindeyim Zulamda ki sualleri soruyorum otuz yıldır Çok zamandır yüzüm asık az gülecek olsam var ya Tükürüyor suratıma aynada ki garip parya Demem o ki yoktan öte hayat koca bir fasarya Yetim gibi boynu bükük duruyorum otuz yıldır Hatıralar gözlerime yağmurları dokuyorken Yere düşen her damlada topraklar aşk kokuyorken Kırkı çıkmış sevdalara gökler "Yasin" okuyorken Üç bin harfte bir tek rahmet arıyorum otuz yıldır Dizlerimde uyutsamda o kızılca kıyameti Kendisinden menkul imiş yaşamanın kerameti "Ol" dediği günden beri aradığım selameti Bir şiirin kefenine sarıyorum otuz yıldır Mutlu Aydurmuş |