Keçi Boynuzu ( ÖYKÜ )
KEÇİ BOYNUZU
Halil bey,Gülnihal hanım yaşlılık dönemlerinde evlatlarının kendilerine bakıp bakamayacaklarını denemek için birlikte bir oyun kurgularlar. Çocuklarını çoktan evlendirmişler, torun torba sahibi olmuşlardır. Her birinde sırayla birer hafta kalmak üzere önce gelinlerine gitmek için yola çıkarlar. Gelinlerinin tavırlarının sanki anlaşmışlar gibi haftası dolmadan değiştiğini, biraz da diğer kız evlatlarına gitmelerini hissettirirler. Halil bey ve Gülnihal hanım bu durumdan oğullarının zor durumda kaldıklarını geçim için ağızlarına baktıklarını, Allah ömür verirse ihtiyarladıklarında sebep göstererek bakamayacaklarını görürler. Halil bey, gelinler bize yol gösterdiler hanım, gel birer hafta arayla bir de damatlarda kalalım, bakalım damatlar neyler görelim der. Sırayla birer hafta kalmak üzere yola çıkarlar. Yine anlaşmışlar gibi üçüncü günden sonra, damatların tavırlarının değiştiğini kızlarının da geçimleri için zor durumda kaldıklarını görürler. Halil bey ve Gülnihal hanım, bu süreler içerisinde gelinlerinin ve damatlarının davranışlarından dilayı ihtiyarlık dönemlerinde kendilerine bakmayacakları kanaatına varırlar. Halil bey, hazırlan hanım gidiyoruz dediğinde ne gelinleri ne de damatları nereye gidiyorsunuz göndermeyiz, kalın lütfen bizi mutlu edersiniz demediklerini görür. Misafir kaldıkları o sürelerde evlatları, konuyu güya baba, anne sizi düşünerek söylüyoruz Allah her ikinize de ömürler versin de, sizler hayatta iken şu malları paylaştırsanız, vergiyle algıyla yarıcı ile uğraşmayıp huzurla minderiniz de otursanız olmazmı ! Hem ileri de kardeşler arasında niza çıkmamış olur dediler. Halil bey, hiç birinde rahat edemeyeceklerini bilerek gittiklerini, kısa sürede evlerine döneceklerini biliyordu. Allah sana ömürler versin hanım, benim canımı senden önce alsın. Altı evlat yetiştirdik her birini meslek sahibi yaptık evlendirdik, zaman içerisinde çocuklarına, torunlarımıza baktık. Bu çabamızı zor günlerimizde bize baksınlar diye mi yaptık. Gördük ki yaşlılığımızda bunlar bize bakmazlar hanım dedi. Halil bey, geleceklerini düşünerek evlatlarına bir oyun oynamayı kafasına koydu. Ne yapacağını hanımı Gülnihal hanıma dahi söylemedi. Cümle kapısının üzerine asmak için daha evvel son torunun doğumunda kurban ettiği oğlağın küçücük boynuzlarını nazarlık olsun diye saklamıştı. Sakladığı yerden çıkartıp içini temizledi. törpüledi cilaladı. Yazdığı vasiyet kağıdını mumlu beze sarıp içine yerleştirdi. Şüphe çeksin meraklansınlar diye de, üzerini erittiği kurşunla doldurdu. İki ucundan delip ibrişim iplik ile boynuna astı. Evlatları, arada bir ziyaretlerine geldiklerinde babalarının neden böyle yaptığına anlam veremediler, zira bu tür aksesuarları boynuna hayatta takmaz takanları da kınardı. Evlatları eşleriyle durmadan dedikodu ürettiler. Acaba boynuzun içinde ne vardı diye, düşünmeden edemediler. Beklentilerine kavuşmak, ebeveynlerini yanlarına almak için aralarında rekabet oluşturdular. Biri öbürüne hayır sizde çok kaldılar, biraz da bizde kalsınlar diyor paylaşamıyorlardı. Zira hepside yıllar evvel büyük dedelerinden kalma hazinenin kayıp olduğunu, bu sebeple hazine şifresinin boynunda asılı boynuzun içerisinde olduğuna inanıyorlardı. Babalarının neden boynuzu boynuna astığını, hazinenin şifresinin onda olduğunu inanıyorlardı. Halil bey, Gülnihal hanım boynuz sayesinde ömürlerinin geri kalan kısmını gül gibi yaşayarak geçirdiler. Ömür bu ya, bir kaç yıl sonra Gülnihal hanım hakkın rahmetine kavuştu. Halil beyin düzeni bozulmuştu yaşamaktan zevk almıyordu. Ama bu arada sırrını da hiç bir evladına söylemedi. Gelunleri ve damatları kayın pederlerini nasıl memnun ederimin gayretindeydiler. Giyiminden temizliğine, beslenmesine kadar kusur etmediler. Vakti geldi Halil bey de hakkın rahmetine kavuştu. Evlatları, cenazenin yedisi çıkar çıkmaz malları bölüşmek, boynuzu kırıp içindeki şifre ye yada merak ettikleri her neyse onu görmek için toplandılar. Önce kayıp hazinenin şifresine kavuşmak için boynuzu kırdılar içinden mumlu beze sarılmış küçük bir kağıt çıktı, ağızlarından bal akıyordu, ne olur ne olmaz diye cesaret edip açmadılar. Kağıda eski Türkçe yazmış olabilir, açarsak okuyamayız en iyisi caminin imamına okutalım dediler. İmam efendiyi yedisi için dua okuması bahanesiyle eve çağırdılar dualar okundu. Merhum babaları hakkında hayırlı şeyler konuşup tatlı tatlı muhabbet ettiler. Çay pasta faslının ardından en büyük ağabeyleri imam efendiye; Hocam babamızın cebinden mumlu beze sarılı bir muska gibi bir şey çıktı,biz açmadık, acaba rica etsek açıp okurmusunuz dedi. Eğer dua değilde müjdeli bir haberse seni de memnun ederiz hocam dedi. İmam efendi gözlüğünü taktı mumlu bezi itina ile açıp kağıtta yazılanı bir çırpı da okudu. Bir müddet duraksadı gözleri kağıdın üzerinde takıldı kaldı. Ne söyleyeceğini bilemiyordu. Halil beyin evlatları, kendi aralarında fısıldaşarak, bak gördünüz mü hazinenin nerede olduğunu okuyunca imam efendinin dili tutuldu dediler. Hep bir ağızdan hocam ne yazıyor, neden durgunlaştınız dediler. İmam efendi, teker teker her birinin gözlerinin içine bakarak, hüzünle onları süzdü ve dedi ki; Rahmetlinin yazdığını ben söylemeyeyim türkçe yazmış sizin anlayacağınız dilde siz okursunuz dedi ve gitmek için müsade istedi. Kapıdan çıkarken geriye döndü, ben bu yazılanları ne okumadım ne de bu konu hakkında bana bir şey sordunuz unutun dedi ve gitti. Halil Bey mumlu beze sarılı kağıda şunu yazmıştı. Sağlığında mal edinip ölmeden evlatlarına dağıtanın bu boynuz ….. Bize öğüdümüzü yıllar evvel sizlere misafir olduğumuzda almıştık böyle olmasını istemezdik ama böyle olmasını siz istediniz. Bu küçücük oğlak boynuzu sayesinde anneniz Gülnihal hanım ve beni ömrümüzün son günlerinde iyi yaşattığınız için sağ olun. Hazine mazine yok, silere miras bıraktığımız değerleri payltırmak bize düşmezdi. Siz adil şekilde ortak kararla pay edeceksiniz. Bu vasiyetimdir. Bu ders size öğüdüm olsun. Allah’a emanet olun" diye yazıyordu. Dünya malına tamah edip ebeveynlerine riyakar davrandıklarından dolayı başları öne eğik sessizce göz yaşı döküyorlardı. mcicek100215 |