Nargile
Kalbimi kimseye açmıyordum artık. Biliyordum ki her giren yakıp yıkacak hayallerimi ve çekip gidecekti.
Geçmişte hayatıma giren insanların vefasızlığını görünce daha bir sıkı sarıldım yalnızlığıma. Sıradan bir hayattan ne bekleniyorsa onları yapmaya çalışıyordum artık. Gördüğüm herkese selam veriyordum. Bakkal Ahmet Amca, köşe başındaki gevrekçi en yakın dostum olmuştu artık. Onlarla muhabbet ediyor, çalışmadığım zamanların büyük bir bölümünü onlarla geçiriyordum. Akşamları tavla atıyor, nargilenin dibine vuruyorduk. Arada babamda bize katılıyor uzun uzun nargilenin zararlarını anlatıyordu. Gençlik bu olsa gerek dinlemiyordum onu, " tavlanın yanında iyi gidiyor baba" diye geçiştiriyordum. Annemin ölümünden sonra daha bir sıkı sıkı bağlandık babamla, birbirimizi görmeden yapamıyor aramıza kimseyi almıyorduk. Akşamları sevdiğimiz filmleri izliyor, boş zamanlarımızda kim daha fazla balık tutacak diye yarış yapıyorduk. O gün uyandığımda babam evde yoktu, işe erken gitmiştir diye düşündüm. Ahmet amcanın yanına gidip iki ekmek aldım. Gevrekçiye selam verdim. Sıradan bir gün olduğunu düşünüyordum oysa... Televizyon izlemek için salona gittiğimde telefonumun çaldığını fark ettim. Bilmediğim bir numara ısrarlı bir şekilde arıyordu ve açtım. Karşımdaki ses babamın kaza yaptığını ve hastahaneye kaldırıldığını söyledi... Beynimden aşağı kaynar suların döküldüğünü anladım o an. Elimde yarım yamalak tuttuğum kumanda yere öyle bir düştü ki, onun sesi ile kendime geldim. Apar topar kaldırıldığı hastaneye doğru koştum. Hastahaneye gittiğim de, iş arkadaşlarının kapıda ağladığını gördüm. Neden ağlıyorsun dememe kalmadan, sarıldı bir amca. - Kadersizim... dedi.. Anlamıştım, bir şeyler olmuştu babama. Ne oldu dedim ne oldu ona söyle! Tek bir kelime çıktı dudaklarının arasından ve o cümleyi hayatımın sonuna kadar unutmadım. " Kaybettik!" Yığılıp kalmışım, gözümü evde açtım. Evimizde mahşeri bir kalabalık vardı. Kendime gelir gelmez ağlamaya başladım ve yorgunluktan tekrar bayılmışım. Başımda akrabalar bekliyor, gözlerimi açtığımda tekrar uyumak istiyordum. Bu acı çok fazlaydı biliyordum. Ne kadar uyusam o kadar az yanar canım diye düşünüyordum rüyalarımda. Ve gözlerimi açmak istemiyordum. Sanki uyansam babam yeniden ölmüş olacak ve benim içimde duran o tarifsiz acı ciğerimi yakacak. Odanın kapısı açılıp kapanıyordu, bir sürü insan bana bakıp tekrar içeri giriyordu. Gözlerimi araladığımda kapının uzağında bana bakan bir kız gördüm. Uzaktan bana bakıp ağlıyordu. Hani insanın içinden konuşmak dahi gelmez ya, öyle bir zamandı yaşadığım. Kimse bana dokunmasın, uzandığım yerden hiç kalmayayım istiyordum. Ya da uyandığımda sadece bir rüya olsun diyordum içimden. Dalmışım tekrar ve rüyamda gülümseyerek gördüm babamın bana gelişini. Kalk oğlum diyordu... Gözlerimi tekrar araladım ve o kızın elimi tuttuğunu gördüm. - Uyan artık diyordu. Bak herkes seni bekliyor. - Tamam dedim sadece. Koluyla beni sarıp kaldırdı. Yüzümü yıkamam için havlu verdi. Kolumdan tutup beni salona götürdüğünde herkesin gözleri birden üzerime çevrildi ve ağlayanların buğulu gözlerinde gördüm kendimi. Her şeyi biliyordum artık babam gelmeyecek bir daha. Hissediyordum. Gittik ve defnettik onu. Toprak atanlara küfredesim geldi! Bırakın lan! Atmayın toprağı babamın üzerine! Kimse dinlemedi beni, koluma girmiş bir elin olduğunu biliyordum ama o an içimden kimseye bakmak gelmiyordu. Beni de gömsünler diye sayıklıyordum içimden. Aradan koskocaman iki gün geçti. Kalan son akrabalarda yavaş yavaş evi terk ederken. Koskocaman evde yalnız kaldığımı anlıyordum. Artık bir ekmek alacağım Bakkal Ahmet amcadan. Gevrekçi beni gördüğünde iki tane sarmayacak gevreği. Babana selam söyle demeyecekti. Buna alışmam gerekiyordu biliyordum. Zaman alışmayı öyle güzel öğretiyordu ki. O anda kapı çaldı. Uyuduğumda elimi tutan, mezarlıkta kolumdan hiç ayrılmayan o kız karşımdaydı. - Bir isteğin var mı? diye sordu. Yutkundum birden. - Yok hayır, bana destek olduğun için teşekkür ederim dedim sadece. - Bende bu apartmanda oturuyorum bir şeye ihtiyacın olduğunda haber ver olur mu ? dedi ve gitti. Tam yalnızlığa alışmaya çalıştığım zamanda bir ışık gibi doğmuştu içime. Ahmet Amca’dan öğrendim isminin Gülten olduğunu. Sık sık ziyaret etmeye başladı ve konuştukça birbirimize daha çok ısınmaya başladık. Öğlen saat 12’ yi gösterdiğinde kapıyı çalıyor. Onu görmediğim gün içimde bir boşluk oluyordu. Hayatta tutunacak tek dalı kalan bir insan gibi ona tutunuyordum. Saatin 12 olması için sabırsızlanıyor ve kapının yanında oturup ayak seslerini dinliyordum. Of! Saat 12’ yi geçti ama o gelmedi. - Ne oldu ki acaba inip kapısını çalmalı mıyım? Evet evet öyle yapmalıyım. Tam kapıyı açtığım zaman karşıma çıktı Gülten. Up uzun saçları, gülen gözleri ve utangaç ifadesi ile. O an bunu neden yaptım bilmiyorum ama birden sarıldım. Öyle bir sıkmışım ki nefes alışını göğsümde hissediyordum. O da bana sarıldı. - Bak iki gevrek aldım beraber kahvaltı yaparız değil mi ? dedi. - Tabii dedim gülerek,yaparız tabii. Günlerim onunla geçiyor o olmadan hiç bir şeyin anlamı olmuyordu. Sık sık babamı ziyarete gidiyorduk. - Bak baba! Gelinini getirdim sana diyordum içimden. Zaman her şeye ilaç oluyormuş gerçekten. Koluma giren kızın desteği yüreğime aşk olarak geri dönmüştü. Aylar geçiyor ve biz birbirimize daha bir bağlanıyorduk. Beraber balık tutmaya gidiyor boş zamanlarda tavla atıyorduk. Bilerek yenildiğim zamanlar - Öf çok kötüsün aşkım. diye kızıyordu. O da kızıyordu nargile içmeme. Uzun uzun anlatıyordu bana zararlarını. Günlerimiz böyle geçiyor ve biz mutluluktan yerimize sığamıyorduk adeta. Artık onu beklemiyordum sabahları, anahtarı vardı ve öperek uyandırıyordu beni. Artık evlenme teklifi etmeliydim diye düşünüyordum. Sanırım o da bunu bekliyordu. Akşam için bir mekanda iki kişilik yer ayırtmıştım. Mum ışığı eşliğinde evlenme teklifi edecektim. Kahvaltımızı yaptıktan sonra, - Akşam yemeğe gidiyoruz dedim. Anlamış olacak ki heyecan yaptı " tamam ben kuaföre gideyim o zaman, şey birde ben ne giyeceğim öf aşkım şimdi mi söylenir bu " diyerek telaşe veriyordu kendisini. Bende onu gülerek izliyordum. Akşam olduğunda onu kuaförden alacaktım öyle haberleşmiştik. Heyecanı her halinden belli olacak ki telefonda sesi titriyordu. Yolun karşısında onun çıkmasını bekliyordum. Elimi habire cebime atıyor, aldığım yüzüğün orada olduğunu kontrol ediyordum. Çıkmıştı dışarı ve bütün güzelliği ile bana geliyordu meleğim. Herşey planladığım gibi gelişiyori artık karım olacağını bilmek beni benden ediyordu. Bana doğru gelirken acı fren sesi çınlattı kulaklarımı. Başımı çevirdiğimde arabanın hızlı bir şekilde meleğimin üzerine doğru geldiğini farkettim. Hızla koştum ama yetişemedim... Kanlar içinde yatıyordu meleğim. Kucağıma aldım bembeyaz olan elbisesi kanlar içinde kalmıştı. Bu duyguyu biliyordum daha önceden yaşamıştım sanki. Korkuyordum ölmesinden beni yapayalnız bırakmasından. Gözlerime bakıp gülümsüyordu meleğim. Birşeyler demeye çalışıyordu anlıyordum. Başımı yaklaştırdım. - Merak etme meleğim yetiştireceğim seni sakın bırakma beni dedim. Heceleyerek dedi ki, - Nargile sağlığa zararlı sevgilim. İçme ne olur. O anda başı omzuma düştü. Öyle bir ağladım ki, öyle bir yırttım ki kendimi. Görenler halime ağlıyor içimden can çıkıyordu. Ağlayarak cebimde duran yüzüğü çıkarttım avucuna bırakıp sımsıkı kapattım. Artık yoktu meleğim, babamın bıraktığı yalnızlığın üzerine koca bir yalnızlık daha eklenmişti. Babam öldüğünde koluma giren, elimi tutan o insan artık yoktu bu hayatta. Bin yerimden yıkıldım. Aylarca evden çıkmadım, hapsettim kendimi hatıraların üzerine. Mahallede bir ses yankılandı eskici diye. Birden kalktım yerimden ve üzerinde yapıştırdığım bir notla beraber verdim nargileyi. Şimdi ne zaman nargile içen birini görsem eline bir not kağıdı tutuşturuyorum. Gören deli zannediyor, ama ben artık doğrunun ne demek olduğunu biliyorum. Nargile sağlığa zararlı sevgilim. İçme ne olur. |
Sevda yüce ve böyle bir şey...
Şiir yaz, şairi sev…
.................................................... Saygı ve selamlar..