DÖRDÜZLER
DÖRDÜZLER
İlkbaharda öksüz kaldı, Cingöz ile kardeşleri; Anneleri öldüğünde, Yok idi henüz dişleri. Sokuldular bir deliğe, Açlık, işledi iliğe, Kaldılar, soluk soluğa, Çok zor idi, ah, işleri! Çıktılar bir gün dışarı, Hiçbiri değildi haşarı, Takip ettiler Yaşar’ı, Duyulmuyordu sesleri! Tırmandılar merdiveni, Işığı gördüler, yeni, Cingöz çağırdı beni, “Yürü!” demişti hisleri. Beklediler dış kapıda, Alası da, arabı da, Hepisi, aynı yapıda, Kesilmişti nefesleri! Küçüktü, tutamazdı av! Yalvardı, “Miyav! Miyav!”, O seslerle, erirdi dağ! Dikildi bana gözleri! Ekmek versem, yiyemezler, Dişleri yok, gevemezler, Dertlerini diyemezler, Eğik eğikti yüzleri! Verdim biraz ekmek içi, Biri baktı, yedi üçü, Tir tir titriyordu saçı, Biraz canlandı dizleri! İlk çağıran Ala Kedi, Üçünden artanı yedi, Gülümsedi, “Sağ ol!” dedi, Işıl ışıldı gözleri! Alışmıştı artık bize, Hasrettiler, tatlı söze, Her öğünde, süze süze, Söyledi, aynı sözleri! Ertesi gün, yoğurt yedi, Başlarında Ala Kedi, “Allah’a şükür!” dedi, Dolgunlaşmıştı yüzleri! Daha sonra sütlü ekmek, Yoktu artık açlık çekmek, Belki gelir daha kek mek, Doğruldu artık dizleri! İndiler ilk kez toprağa, Baktılar, yeşil yaprağa, Yemekler kondu tabağa, Parladı Arap’ın gözleri! Arif der ki, Yüce Yarab, Öksüzler, olmasın harap! İki ala, iki arap, Mahallenin dördüzleri! Arif GÖLGE (Anamur, 5 Haziran 2005) |