KAÇAK ADAMIN KARISI
ben hangi şehrin güneye döndüğünde
gözyaşlarından çiçekler yağdığını gördüm gördüm ve eskimiş bir defterle yola çıktım defterimde satılık ve peşin dağa bakan alınları vardı ölümlerin ölüm, kadınların rüzgarla yarıştıklarından beri ölüm değildi bir saat evde deli üç saat sokakta zakkum yaşamak eve kaçıyordu elleri ben hangi şehrin kasıklarında güneş batarken ürkek ve aç bir karganın paylanacağını bilirdim sonra esir kuş seslerinden örülmüş ağları gördüm bire bölünen ve küçülen ekmeği şehir ortadan ikiye bölünmüş gözleriyle zehrini kusmuş yılanın yarasını sarmakta fakat rüyalar satılmıştı sarı ten kokulu pazarlarda bir ısırışta kopartılıyordu aynada elma toplayan kızların dudakları ki eskiyince değiştirilen imzasız bir caddeye kapatılmıştı ceketlerinin üstündeki sıyrıklar bacadan çıkan adamın alnından denize dökülüyordu deniz oysa şehre sokulmuyordu kadınlar saatlere vuruyorlardı damarlarındaki yaprak yaprak ilençleri mevsimlerin günahkar şeritleri boğuyordu çocukları ve çocuk ağlamasından yapılmış evlerin duvarlarından güneşte şehre sokulmuyordu ben çocukların upuzun bacaklarıyla ağlayış salıncaklarından kaçan şehirler gördüm babasının koltuk altından bakan gözleri yeşildi annenin kaşlarna yapışmış elleri ise kara çocuk kısa ve hırçın saçlarının dibine gömülmüştü. baba kement, anne kırbaç ve yorgun ve çocuk kravat vesairdi kuzey rüzgarının eteklerinde kuşatmıştı yaranın dört yanını onun için kimsenin babası tuz değildi herkes kendine razıyken uzuyordu gölgeleri |
baba kement, anne kırbaç ve yorgun
ve çocuk kravat vesairdi
...
Yüreğinize ve kaleminize sağlık efendim. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.