görev...olgunlaşmamış bir güneşin süzmeleriyle irkildik akrtep baskını yemiş,el yordamı ucu zuhur çadırımızda göze almalar çıkarken yavaş yavaş diyeti tora gelmez ince taşların tuzağı bu, hesapsızca yer alabildiğine kahve,renk dökülmemiş daha arşa ne yol belli ne iz belli dualar edildi her dilden, dönencenin dibinin demir olduğuna doğruları sapıtmaz,molekülleri düz dizilmiş iki oklu ters nesne ölüm ötesi gülümsemeler çatlak dudaklarda çöp adamlar gibiydik gazabına doğanın gözü açık meftalar misali,riyakâr güvenler verdik birbirimize fazlalık sayarken yanımızdaki atmosfer uzmanını,ha bire suyunu çoktan çekmiş mataralar,meydan savaşlarına kargı şimdiden gün o çelimsiz havacının alaylı gözlerinde gelmiştik dize kibirle,ince bir tül çıkararak hint dilencisi çantasından, süzüle süzüle astı iki vaha ağacının arasına,yastamıyız şölen mi,sanki düğün fırsat bu fırsat diyerek,ezercesine hepimizi başladı dersine geceden kalma dondurucu soğuk,ilk günün ışıklarıyla cebelleşince kavgayı ayırma görevini vereceksin ,sultanhamam’dan aldığın bu tül’e biz her kavgada kan akar sanarız,küçüklükten beri gördüğümüz bu az sonra,damlalar halinde portatiflerimize şıplamaya başladı su söyleseydin bunu,yük olmazdın dedik elimize ayağımıza ve de kervanımıza neler var bu ince can da,şatafata gelmez ilim,dur hele aga elimden gelse boğacağım şu çekik gözlü urumçi dölünü,halâ sargıda birdeyiz sarmaz bu,kleopatra’yı halıya patlatmaz vezüv’ü daha pompei’ye ama onun hamançası dolu,piç kurusu anladı önem verdiğimi bilgiye su kadar zor değil buralarda ateş,dışbükey merceğin ucunda ,sıgara yakımları paşparmak kalınlığı sarmasına tutarak camı,hitler’in balkon avazına misilleme geldi sandukanın başına,ciğerlerinde yatıda duran tarihi,üfleye üfleye kasım |