aslında hep dağların yamaçlarından çığlık çığlığa uçmak… beyaz kardelenlerin boynundan gümüş nehirler akıtmak isterdim yollarına
bazen de yorgun bedenimi gömmek toprağa uzun kolları olan bir kök gibi gittiğin yerlerden çekip almak isterken seni öylece yatmak pencerelerden güneşten uzak
ölü kurbağaların taklidiyle
nasılsa günler sallamaz varlığımı yokluğumu tavana asılı bakışlarımı emer simsiyah örümcekler düşler donar, üzerime karlar yağar sanki erciyes’in zirvesinden dökülür gibi
içimde binlerce kemirgen artık paslanmış bir trenin gözlerinden düşen gece gibi karanlığım
hani diyorum bir mucize bir mucize doğsa sabahın bulanık şafağından iki dünya arasında kalmış ruh ya da kitap aralarında kurutulmuş çiçekler gibi solmadan
yâr olsa eş olsa bana beyaz paçalı bulutlar alıp savursa rüzgârlar mor dağların, tarçın kokulu diyarların ötesine
lâmekân hallerime bakıp bakıp beyazlayan saçlarımı görünce ağlar mıydın anne
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
MEKTUP BULUTU şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
MEKTUP BULUTU şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Biraz gizem, biraz hüzün ve özlem şiirin ana tema'sın da güzel bir esinti yaratmış.. Ben çocukluk yıllarımda annelerini hep çocuklar özler sanıyordum; biraz yaşlılar anne deye söz ettiklerinde çocuk mu ki bunlar diye iç geçirirdim. Sonraki yıllarda öğrendim ki, anne özleminin yaşı olmuyormuş. Sizin de bu şiirinizde "..ağlar mıydın anne ağlar mıydın?..." diye arayış içinde olduğunuz gibi.. Okuyunca güzel yanı içinde saklı bir şiir.. Kutluyorum Ayşe Hanımefendi.
saklanıyorum ahraz sesinde bir kuyunun geçmişin sızısını yutkunurken yitik hayallerin yerinde yıkıntılar darağacındaki ipin sarsıntısı dalgakıranlar tamtakır usumda binlerce maytap
yanarak ince çentiklerle yelken açarak hayatın gizli labirentlerine zamanın nemli yapraklarına şerha şerha vurulup düştüğüm bir gölge oyunu bu
uzun zaman oldu elim kalem tutmayalı
aslında hep dağların yamaçlarından çığlık çığlığa uçmak… beyaz kardelenlerin boynundan gümüş nehirler akıtmak isterdim yollarına
bazen de yorgun bedenimi gömmek toprağa uzun kolları olan bir kök gibi gittiğin yerlerden çekip almak isterken seni öylece yatmak pencerelerden güneşten uzak
ölü kurbağaların taklidiyle
nasılsa günler sallamaz varlığımı yokluğumu tavana asılı bakışlarımı emer simsiyah örümcekler düşler donar, üzerime karlar yağar sanki erciyes’in zirvesinden dökülür gibi
içimde binlerce kemirgen artık paslanmış bir trenin gözlerinden düşen gece gibi karanlığım
hani diyorum bir mucize bir mucize doğsa sabahın bulanık şafağından iki dünya arasında kalmış ruh ya da kitap aralarında kurutulmuş çiçekler gibi solmadan
yâr olsa eş olsa bana beyaz paçalı bulutlar alıp savursa rüzgârlar mor dağların, tarçın kokulu diyarların ötesine
lâmekân hallerime bakıp bakıp beyazlayan saçlarımı görünce ağlar mıydın anne
Bazenn dusunuyorum su edebiyatdefterindekiller neyin kafasindalar diye :) sanirim bizler siirlerle mest oluyoruz, bSka bir seye gerek kalmiyor... Yine oyle bir siirdi iste ... ;) :)