ANLATAMIYORUMsorma bana seni anlatamıyorum gözlerimdeki denizin karanlıklarını karaya vuran balıkların kokusu sarmış etrafı. dilsiz bir korkuluk gibi dikilmişim gönül bağıma ahh yalnız kargalar uğrar yanıma bir de uzaktan sahilime vuran kızgın denizin köpükleri kargalar gagalayıp lime lime ederler pembe düşlerimi deniz yıkar üşenmeden üstümdeki sen kokusunun ağırlığını ve korkup kaçarlar arkalarına bakmadan halbuki intikam yoktur lügatımda bilmezler bilmezler küçük bir kız çocuğunun elinde tuttuğu pamuk şekeri yere düştüğünde nasıl içli içli ağladığını. boş bir bedeni yıllarca ardımda sürüklemenin yorgunluğu sarmış benliğimi ben adım adım takip etmekten bıkınca kaybolan yüreğimin izleri de silindi artık kurumaya meyilli yaşlı bir akasyayım şimdi dallarımın ne bana ne başkasına faydası var güneşi yakalamaktan çoktan vazgeçtim sadece üstüne serildiğim banka gülümserim arada o da zamanın fiyakasını sürünmüş üstüne dışı parlasada içten içe bir tahta kurusu kemirir iskeletini. ’hasretini’ ’bir karabasan o’ diye kendimi kandırıp düşlerimden kovalı çok oldu mavi peri diye bir şey de yok biliyorum olsaydı Pinokyo gibi beni de canlı bir insana çevirirdi belki ama şimdi sadece boş tahta bir kulübe gibi üzerine çizdiğim senli tarihleri okumakla yetiniyorum silinmiyor bir onlar silinmiyor zaman denen kısır döngüde başladığım noktaya dönüşüm arasındaki çizgi kırmızı bir şeritle kapatılmış hala parmak izlerim her yerde anlatamıyorum bilerek öldürmedim ve bilerek ölmedim o anda ellerim masumluğunu kaybederken kendiliğinden dolandı kelimelerin boğazına şiir senin yokluğunun ertesiydi bende bitti dediğimde şiirlikten çıkıp can çekişen bir yavru ceylana dönüştü ve seyrüsefer halindeki gözlere emanet edildi düşen her damlası. istesem de anlatamıyorum ’sevmenin’ çıkışı imkansız bir ormanda kaybolmak olduğunu. Ayvazım DENİZ |