Az Öncesi Huzur
Bir meftanın ardından okunan sela gibi
Son kez duydum sesini bir tabutun içinde Az öncesi huzurdu sonrası bela gibi Yok yoklara karıştı bir nabutun içinde Zamansızdı gidişin her haliyle zamansız Öyle ki turnaların yazın hicreti gibi Ardından ateş dondu sular yandı dumansız Çocuğunu kaybetmiş anne ducreti gibi Hangi kalem yazacak yorulmuş matemimi Ben beni anlamazken nasıl anlar kağıtlar Anlatsam kim duyacak beyhude sitemimi Gecenin gözlerinden zifiriyken ağıtlar Kim duyacak sesimi kırılmışken kalemim Son yazdığım şiirin daha ilk satırında Ve devrik bir cümlenin nesnesiyken elemim Kimler sözde özneyi tutacak hatırında O yüzden böyle suskun böyle durgunum biraz Sır dolu aynaları parçalarken kederim Şimdi Azrail gelse ona etmem itiraz Sıfırın hükmü kadar etkisizken ederim Kim nereden bilecek kimseye dememişken Beynimde saklı duran hasretin sarasını Sen nereden bilirsin hiç kurşun yememişken Göğsümü törpüleyen bu mavzer yarasını Bir eksik yaşanmışlık yumruklarken bağrımı Alıp verdiğim nefes çiğerime batıyor Dost bildiğim geceler duymaz oldu çağrımı Ay umarsız halime yıldızlar kaş çatıyor Sensizliğin koynunda gördüğüm tüm rüyalar En az gidişin kadar hayırsızlık kokuyor Oysa suskun dilimi tırmalayan güyalar Keşkelerin ardından hâlâ rahmet okuyor Hangi yolda yürüsem sonu harap bir sokak Adım atsam üstüme devriliyor cumbalar Umudum kopmuş uzuv kan kızılı bir şakak Yüreğimde patlıyor sanki bütün bombalar Hiç bir şey hasret gibi zorlamadı aklımı Ne yalnızlık korkusu nede ölüm kaygısı Kurduğum tüm hayaller terkederken saklımı Kalmadı anıların sensizliğe saygısı Çünkü vuslatın için işlediğim günahlar Sevaplarım namına şahit sayılmadılar Ve sensiz doğdu diye öldürdüğüm sabahlar Sevdanın cihadında şehit sayılmadılar Ey ömrümün cezası ey benim ağır yüküm Delini santim santim çürütüyor bu melal Sen açtın bu davayı elbet senindir hüküm Kır gitsin kalemimi infazım sana helal |