6
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1215
Okunma

Küçük bir kız çocuğu, kötülüklerin diz boyu olduğu bir ülkede yaşıyordu. Sadece Kaf Dağının eteklerinde olan, iyilik çiçeğini arıyor ve bulup ülkesine getiriyordu.
Dünyada bir tane olan, iyilik tohumunu bahçesine ekiyordu. Sabah olduğunda bahçede yüzlerce iyilik çiçeğiyle karşılaşıyordu.Yaşadığı ülkenin halkı da bu çiçekler sayesinde, tüm kötü huylarından kurtulup mutlu bir hayat yaşıyorlardı.
En çok bu masalı sevmişti.
’’Biz de ekelim anne’’ dedi. Sesi benzi gibi sarı ve soluk...
’’Sağlık ekecek ve sağlık büyütecek’’ diye düşündü annesi.
’’Bir kaç gün, bilemedin bir hafta yaşar. Dediğinde doktor.
Nasıl yıkıldıysa...
Şimdi tekrar çöktü omuzları. Bir enkaz gibi çıktı ağzından sesi.
’’Ne ekelim kuzum?
Hayal kırıklığı yaşamasın istiyordu.
Ya sağlık ekmek ister ve yeşermediğini gördüğünde üzülürse kuzusu.
Elini uzattı, minicik avucunu açıp gösterdi.
İki gün önce;
’’Baban sana göndermiş’’ diye kandırdığı misket vardı.
Boşanmışlardı eşiyle; altı yıl önce...
Ardından amansız hastalık yapışmıştı yakalarına
"ümit yok’’
Doktor için öyleydi. Ama; İyileşecekti kuzusu biliyordu.
Yine de haber gönderdi babasına;
’’Murat ölüyor’’ gel gör diye
İki aydır bekliyordu. Gelmemişti.
Murat avutsun diye kendini.
O misketi almış ve oğluna;
"Baban göndermiş" demişti.
Misketi hiç yanından ayırmıyordu
gece bile onunla uyuyordu.
Murat avucundaki misketi göstererek;
’’Bunu ekelim, büyüsün daha çok misketim olsun.
Korkuyorum anne!
"Kaybolursa; ben nasıl uyurum babamsız"
Aldı elinden misketi sımsıcaktı ateş gibi...Yaktı elini.
Alnına baktı yoktu ateşi. Yanan içinde ki özlemdi...
Küçücük yüreği kocaman yanıyordu.
Ağlamadı anne.
Gözleri artık kanıyordu.
Bahçeye çıktı...
Açtığı çukurun içine gömdü misketi.
Murat camdan annesini izliyordu.
Artık büyüsün diye ümitleri, sabahı bekleyecekti.
O gece çok yağmur yağdı çok...
Anne bir taraftan, yağmur bir taraftan
Sular sellere karıştı.
Gözyaşları yağmurla yarıştı. Sabaha doğru uykuya daldı.
Düş görüyordu...
’’Anne perdeyi aç! dedi.
Her sabah olduğu gibi...
Erkenden açardı güneşle konuşsun, diye kuzusu. Henüz sabah olmamıştı. düşünde.
Gülümsüyordu Murat güneş gibi sımsıcak.
Gece zifiri karanlıkta
Bir adam bahçeyi kazıyordu
Eşelediği topraktan
Pırıl parlayan yüzlerce misket çıkarıyordu
Camdan bakan
Murat’ın gözlerinde yakamozlar oynaşıyordu
İşte masal gerçek olmuştu.
Anne o sabah hiç açmadı perdeyi. Gördüğü düşün içinde kaybolmuştu.
Perde kapanmıştı
düşünüyorum
demiş
neden konuşmuyorsun diye soran adama
peki sen neden çok konuşuyorsun
demiş
düşünen
düşünmüyorum çünkü demiş
çok konuşan
mütemadiyen kalbin emrine amadedir us
mütemadiyen us’un emrine amadedir
kalp
insan volta atar durur hücresinde
ruhun
kalp
ve
us
arasında gelir gider
mantık mı
insanın pusulası
yoksa
duygular mı
eğer ki
yaşanılan acılar ilk yaşandığı dozunda kalsaydı
şah damarını kesmeye gerek kalmazdı
insan
muhtemelen uzun ömürlü olmazdı hiç bir kul
unut
diye fısıldar kulağa
acılara dayanmak için
unutmak
ve
acıları uyutmak lazım
us fısıldar
unut
kalp
uyur
kalp uyurken us hep ayaktadır
kör bakmasa göz
görmez miydi kendini aynada
incelendiğinde gözle idrak edilemeyen
kalp gözüyle görülen
nice hikmetle doludur bu alem
"hiç düşünenle düşünmeyen bir olur mu?
neden
bu karanlığa sevdamız
pasparlak güneş varken
iman
ve
inkar
zulmet
ve
nur
cennet
ve
cehennem
paslanmış köhne beyinlere mi
benziyoruz git gide
işleyen demir ışıldar
ah ne acı
pas tuttuk hepimiz
niye hakkını vermiyoruz us’un
söyle can
pusula ne zaman gösterecek
doğruyu
kalp
ne zaman uyanacak gaflet uykusundan
insan hiç korkmaz mı
söyle can
kabrin sorgusundan
5.0
100% (13)