GECENİN PERDESİ KAPANDI ÜZERİMEdün gece bazı kelimeleri ateşe verdim sevdiğim ne gel ne kal ne git ne de hoşçakal artık kesinkes silindi lügatımdan. küllerini savurdum bilinmez bir diyara dilimde yalnızlığın buruk tadı alışkanlıklar sırada bekleşiyor hala kapımda birazdan kavurduğum helvanı dağıtacağım onlara bir zaman bekleşirler kapıda ’yine var mı’ diye sonra onlarda vazgeçerler nasılsa. başımı dayadığım dizlerin yok artık yastığım taştan da ağır uyku tutmaz ’gecelerin gözleri’ üstümdeyken ’ay’ perdenin altından yine sızmaya çalışır odama ben ağlamama telaşında yumarım gözlerimi usulca aklıma getirmemek isterim ’gel sevdam’ bak ne göstereceğm deyip pencerenin altına boylu boyunca uzanışını ve beni yanına çağırırşını teninin kokusu burnumu dağlarken yanına uzanmıştım usulca hatırlarsın parmağın zamana inat gökte ki dolunayı göstermişti işte demiştin sen busun ömrümde önce ince bir çizgi gibi geceyi yırtarken varlığın büyüdün.büyüdün dünyamı doldurdun dolunay gibi öyle parlak öyle sevda kokulu her an kaybolacaksın diye korku çöreklenir içime çünkü dolunayın ömrü üç dört gün kelebek gibi umuzlarımda yükün sen bana ’gel’ demekten vazgeçme sakın demiştin. Şimdi ayaza kesen geceler bıçak gibi keser iliklerimi sıcaklığını arar boşluğa sarılan ellerim yine kendine döner usulca. artık ne camdan bakıyorum ’ay’ perdeleri zorlarken ne de bir isteğim kaldı ömür perisinden toprak ana sessizce yatıyor karın altında yeşilin her tonunu dünyaya serpmek için zamanını bekliyor ben de zamanını bekliyorum yeniden sevmek için biliyorum çocukça bir hayal bu ama elleme ne olur en saf hayaller çocuklukta kurulmaz mıydı hayal kırıklıklarına en fazla bir saat üzülürdük sonra yeniden gülümserdik inadına.. bir yok oluşun tam başındayım ’sessizlik’ en çok bu koyuyor bana ya da artık olur olmaz zamanda çalan telefonumun suskun ölgün bana bakması sehpamın üstünden ufacık titremesi yetecek belkide fırlayıp elime almak için ama beklemiyorum diye kendimi kandırmaya devam ediyorum gözlerimden süzülen damlalar birazdan donacaklar doğunun o eğreti evlerinden sarkan buzlar gibi sen de benim doğumdun ya oranın soğuk yemiş teninle kara yağız delikanlım mertliğin kitabı senin elinde yeniden yazılmıştı belkide o yüzden gülüşün gözlerime bu kadar net kazılmıştı. dün gece senli kitapları topladım hepsi yasaklı gönlümde bir çuvala tıkıştırdım arka bahçemdeki kara toprağa gömdüm yakalanma korkusu ciğerlerimden nefesini bırakırken geceye olmazdı ama yine de bulunmasın diye izlerini yok ettim ayaklarımla üstüne bastıkça çığlığın hala kulaklarımda. dün gece... dün gece seni ateşe verdim sevdiğim o ateşte Aslı gibi yanarcasına son perdeyi de kapattım üztümüze. Ayvazım DENİZ |
Kutluyorum güçlü kalemi
Yüreğine sağlık
_________________________________________________Selamlar