BİR ADAM, BİR AĞAÇ, BİR ÇOCUK VE BİR AKŞAMBir adam, yaşlı ve yalnız... Bütün sevdiklerini elinden alan acımasız yıllardan elinde kalan sadece eski bir keman... Ve her gün, akşama doğru oturup açık penceresinin önünde, fersiz gözleri ufukta, belirsiz bir noktaya dalarak titreyen elleriyle hüznünü paylaşıyor, kemanı telleriyle... Bir ağaç, o da yaşlı ve yalnız... O da bıkmış gibi yaşadığı yıllardan, güçsüz dalları yorgun ve yılgın her yıl yapraklarını döken hazan rüzgârlarından... Bir çocuk, hem yetim, hem öksüz... Her paydos vakti, çıktığında boğaz tokluğuna çalıştığı tamirhaneden bu ağacın altına oturur, sebebini bilmeden, düşünmeden... Daha, bu küçücük yaşta hem o masum yüzü, hem minik yüreğindeki yaşama ümidi solmuş, ellerindeki çatlaklara, siyah motor yağları dolmuş, sırtını dayayıp o ağaca ve kapatıp gözlerini bu keman sesini dinliyor, belli, o hüzünlü seste kendinden bir şeyler buluyor. Sonra, uzatıp öne doğru iki incecik ve çelimsiz bileği avuçlarını açıp bir dua ediyor, kim bilir, nedir dileği... Ve bir akşam, puslu bir gökyüzü, hava,sanki uğursuzluk kokuyor, çocuk yine ağacın altında ve gözleri, can havliyle dala tutunup kalmış tek yaprakta, keman, bu akşam nedense kesik kesik çalıyor... Sonra meş’um bir esinti, ürperdi sanki her şey, yaprak düştü, keman sustu ve bir bulut ağladı tıpkı o çocuk gibi... Sonra hep sessiz ve yalnız kaldı ağacın dibi... Ünal Beşkese |