TEK UMUTŞehrin üstüne kara bir kâbus gibi inince gece Meşum bir musikiyle ıslık çalan bir rüzgâr Sokakların sahibi gibi gezer keyfince... Sonra, o rüzgâr da sıkılıp yalnızlıktan, çeker, gider, Sokak lambalarının loş ve titrek ışıkları kalır sadece Evlerin ışıkları birer birer sönünce... Ve bu boş sokaklarda, her gece dertli bir baş; Göz pınarında donmuş, hiç düşmeyen bir damla yaş, Sonsuz bir yolculukta yürür hep yavaş yavaş; Her adımı bir derdi anlatarak sessizce... Ayaklarına demir halkalar takmış da kader, Ardında sürükleyip prangaları umutsuz adımlarla, Bileklerindeki kandan beter yüreğinde çaresiz bir sevda, Hiç konuşmadan dertleşir, çilekeş kaldırımlarla... Ve bir kadın, geceler boyu, bir başka köşesinde şehrin Dua için açılmış ellerine, kurumuş dudaklarından hicran dizeleri Ve yosun tutmuş göz pınarlarını ıslatan anılar dökülerek Kör bir kandil gibi yanar için için, Hasreti yakar yüreğinde, sevgiyi yakar, geceyi yakar. Yanmakla bitmez gece, doğmaz güneş, gelmez sabahlar. Kandilin camını bir is gibi kaplar masum günahlar... Hani, olur da bir gece, bir birinden habersiz, Aynı yıldızda birleşirse gözleri bir an Ve olur da araya girmezse bir kara bulut, Mucize... İşte, bu tek umut... Ünal Beşkese |