KAN AĞLAYAN SEVDA …
Hava sağanak hüzünlü !
Sel götürüyordu güneşe mahrum terk edilmiş gönlümü Yangınlara gebe arzular demlerken şu ıssız içimi Diğer yandan umutların zincirini iyiden çürütmüştü Harlı seller çoktan yağmalamaya başlamıştı geri kalan sarı ömrümü !... Sağanak yağmurlarımın terkisinde sürüklenirken sisli hatıralar Beni vıcık vıcık bir hasret çamuruna batırıp çıkarmaktaydılar… Havanın içi hep dert dolu, Hava sağanak kan ağlamaklı ! Ayrılık bataklığında mahsur kaldım, içim dışım kara sevdalı Kader geleceğimi aşk okyanusunun derinlerine doğru fırlatmıştı Yüreğim, dört mevsimlik sonbaharın inadına pes etmeyip, Bir Donkişot gibi beni kara sevdamın peşine takmıştı… Deli gömleği giydirilmiş bir aşık hissediyordum kendimi Artık ürkütmeye başlamıştı beni aşkın sadakatsizlik halleri ! Kulaklarıma iyice tembihlerdim gelirken yanına içsel emrimi, Gömleğimin kıyıcığında bir uğur olurdu nazar boncuğu gibi Belki de bu yüzden öldüremiyordu sevdasız sevdan beni… Çok geç anladım rüzgarların kırmadığını bahar dallarımı Sana sevdasızlık suçu atmayı kendime hiç yakıştırmazdım Ellerin günahı neydi deyip, suçu ellere de atmazdım Geriye yalnız ben kalmıştım; Kendim ettim, kendim buldum deyip her şeyi içime sakladım Ve bütün bunların sonun da o mahur şarkıları bir başıma omuzladım… Hava yağmur, bulutlar hazan yüklü Hasretin seli kesmiş yaşamımın dört bir yönünü Ayıramıyorum mutlu sayılabilecek herhangi bir günümü Üç beş gün, hatta üç beş saatlik dahi olsa, Bulamıyordum mutlu geçen bir anımı çünkü… Nicedir sellere kapılıp gidiyor sevdalı ben parçacıklarım Ben de biriken o ben’ler öyle bir ben’lerdi ki; Her tek’im sanki, Yağmur damlalarının içinde yolculuk eden bir ceset tanecikleri gibi !... Dev serpintili yağmurlar boca ediliyordu ruhuma iri iri ! Dört dönüyordu bulutların altında mendilsiz yüreğim Say ki senden ötürü sınıfta kalmış bir aşk-zadeyim ! Ateş sağanakların altın da ölüme doğru sürüklenmekteyim Yaklaştıkça sen de ki cezbedici mutluluklara ümitlerim Mümkün olsaydı sevdayı sensen kopya çekmek isterdim… Bilseydi senin acılarına karşı olduğumu ölümüne müptela ! Senden ayırmayı ceza sayar mıydı hiç bu kötü talih bana. Ayırır mıydı sonbaharı aramıza sokup, acı duymam için daha fazla Batırıp çıkarır mıydı beni senin ölümcül hasret kokularına ! Yaşadığım her acı içinde, seninkinin bana mükafat olduğunu bir anlasa, Korkarım ki acıyı dahi yasaklardı o kara talih artık bana…. Havanın Nisan kokulu böyle sarhoş olduğu zamanlar Hemen silahlanırdı, İçim başı boş gezen acımasız anılar… Kısır tenhalar kan ağlarken cesedimi taşırdı sonbahar Sokaklar ve buz kesen kaldırımlar İşte tam da o zaman, ayrılık tamtamlarıyla beni tehdide başlarlar Ve birden şahlanıverir tüm yitip giden anılar Sanki bir gönül sarayından aşk kaçıracakmışım gibi Kentin tüm köhne sokaklar da hemen pusuya yatarlar... Anlardım sırılsıklam gök gürlemesinden o zaman da kaderin bu yapay tuzağı ben daima Başlardı acı acı ve çıldırtırcasına çalmaya O güz sancılı ıslak ve vicdansız orkestra !!!... İSMAİL HAKKI GÜRCANOK ( ONATÇA ) |
Susuyorummm..