delişmenli bir gülüştü
Boştu eve girdiğimde
Ve loştu şafak rengi bir ışık huzmesi Sadece Fincanlardı kalan Diplerindeki kahve kokusu O kokulara karışan İçimdeki ölüm uykusu Bahçedeki çalılıklar batıyordu gözlerime Pencereden eğildiğimde O günü buraya çivilemişim anladım Anladım yoktular içinde bittiklerim Boştu eve girdiğimde 120metre kare derinlikte Kaybettiklerim O mevsim İncecikten tül gibi yağdı kar Örttü aşkımızı Bir ateş yaktı Ne hazin baktı güneşin çocukları Tül gibi yağdı incecikten kar Şimdi yüreklerimizde O mevsimin kırıntıları var Ben miydim takvimden düşerek bittiklerim Yavaş ve yerçekimli bir şubattı Bir ölünün açılan ellerinden düştü Kaybettiklerim O mevsim Sadece serçelerle konuştuk Kar altında saçak aralarından savrulan serçeler Gözyaşlarını şiirime verdiler İşte o gün bugün şiirlerimde Hep serçe ıslıkları Ne çok kaldı yittiklerim Çılgıncasına delişmenli bir gülüştü Kaybettiklerim Ben miydim nokta nokta Ve kara delikten bir oyukta Bir gece tül gibi yağan karda Yüreğim güneşten bir nar da Asılı Gökkuşağının kırılmış prizmalarındaki merdiven Yarı alazlı bir kovada bıraktığım simsiyah bir eldiven Taşımaz şimdi beni Aşamaz şimdi beni Bu şiir deki renklerim Bir şiir, bir roman, bir susku oldu Güneşi ve Ay’ı hunharca bölüştü Kaybettiklerim İncecik kardan bir tül Everest’te bir gül Kardeleni bekleyen Ağlayan bir bülbül Etna da magma derinliği Kutuplarda donduran buz serinliği Ve ......nin kana bulanmış gelinliği Şafak renginde bir pencerede Tek kişilik bir fincanda Kaybettiğimiz güneş Nietzsche çıldırdığı an Yazıldı adım Ve ben şimdi Çığlık tablosundan düşen bir kadın Ayşegül aşkım karagöz rüzgar çanları kedileri ve kuşları çok seven şair |
Bıçağı eline al
Çıkar kalbimi
Parça parça et
Aç içini okurcasına…
Eminim ki;
En ücre köşesinde
Senin adın
Yazılı çıkacak.
---- 01.09.1999 - Adana
İsmailoğlu Mustafa YILMAZ - İstanbul