yağmurlarne zaman ince yağmurlara bürünse ankara kendime gelemem epeyce bir zaman yapayalnız kalırım bir tren garında zemherinin kör bıçakları keser bedenimi ve sonra, sırtlayarak kendimi kanlı kantarlara çekerim mezbahalarda ne zaman çisil yağmurlar örtse ankarayı bütün sevdalılar kurtulur acıdan omzuma yüklerler bir akşam üstü kabuğu deşilmiş cümle ayrılıkları hele bir de beşevlerden kuğuludan başlarsa nasıl da yaklaşırım dilan’ıma sel önünde kütük misali geçen yıllar papazın bağında tunalıda ne zaman fitlenmiş yağmurlar başlarsa ankarada tıkabas olur tüm kilitlenmiş sinemalar ’’rüzgâr gibi geçti’’ de hayat bahar ve ’’love story’’ de ağlamalar yetmişlerin ortası, yağmurlar aynı yağmurlar ida dolu, adam dolu ve kadın dolu kaldırımlar değişken mi buhar hey gidi eski yağmurlar kasım |