Allı pullu Istanbul
Ya Istanbul seni yazdırır;
Ya da sen Istanbul’u dermişim.. Istanbul’da bir akşamüstü de diyedebilirdim. Öyle ya canım çocuk... Boğaza nazır icemediğimiz Bergamotlu o çayı, nasıl yazabilirim? Pekâlâ.. Kız Kulesi eteklerinde ikimiz Keyiften bir raks, pir raks etmişiz. Sonra da Heroyla ölümsüz aşka içmişiz. Düşünsene... Eteklerine şiir yazılan Kız Kulesi’nde seninle bir ilkiz. Heros’un kulaklarında, bizim cümlelerimiz. Diyorum ki... Yalnız sen... Üsküdar’da bir sabah, Kolunda dede mirası, katibimli o saat. Sövdün mü, övdün mü tümceler gizli. Demleniyorsun, yine çakır keyifli. Geçmişin de bilmem ki, çok mu kederli? Şemsi diyorum cocuk, seninle devirelim. Ola ki Konstantin’i yeniden fethedelim. Ağustos sıcağında hikâyeler de gani. Karınca biladere ayıp mı ederiz ki? Etmedik, öyle ya... O bile Istanbullu. Bilemedim bu şehirde kim allı, kim pullu? Istanbul’da baksana, şiirler bile cümbüş Özneler, tümleçler hayli gülünçmüş. Hikâyelerin biri bin, bir de biz mi yazalım Boşver sen çocuk, memlekette kalalım Varsın olsun yine bir akşamüstü. Muhabbetler seninle hep ayaküstü. Gel hadi oturda, geçmişe şöyle. Aman sakın ha sövme, iki çay söyle. Çay dediğin olmasa da kırk iki demli Bardakta olmasın gari bir ince belli. Hatırladın mı bilmem, biri şekersiz. Biz ise gelecekten hepten habersiz. Hilâl ÖZDOĞAN 2014//Tatvan |