KANARIM DAMLA DAMLA
Gönül meyhânesinin bağrına sinmiş gece
Sevdamı sarmalıyor kara tüllü ferace Savurur dört bir yana mâzinin küllerini Gözlerimin üstüne döker kâküllerini Duvarlarda oynaşta onlarca ayyaş gölge Burası unutulmuş, ele yasaklı bölge Fethedilmeye hazır kadehteki ruj izi Fırtınaları bekler hüznün çılgın denizi Ayrılık içiyorum, şerefe, zehir zıkkım Ne kadar çile varsa hepsi de benim hakkım! Eski bir gramofon şarkımızı çalıyor Hatıraları deşip beynimi parçalıyor Masama kim otursa hep seni soruyorum Yabancı omuzlara yıkılıp duruyorum Dilim niyaz yangını; sorgular acımasız Buğulu bakışlara ruhum yansır sîmasız Yatırdım yalnızlığı solumdaki boşluğa Alışamadım gitti ölüm kokan loşluğa Kaçıncı mevsimdesin; bilmiyorum nerdesin Belki bir sokak öte… Terk ettiğin yerdesin Belki de bir şilebin ıslak güvertesinde Hasret damgalı yükün bin seher ötesinde Bitimsiz nöbetlerde gözlerken gül cemâli Kalbimi kurşunluyor ihanet ihtimali Kıskançlık çıkmazında çıldıracak gibiyim Gittiğin günden beri cehennemin dibiyim Kar ayazı düşlerden mâteme düşüyorum Ümit sihirbazının kutbunda üşüyorum Ben ki göğün göğsünden kanarım damla damla Her şafak, özlem vakti, kana kana yudumla! Mücella Pakdemir |