İsYanBulağrılı göğün doğurduğu ilkgün nasıl yalnızlığımdan geçerken acım diyen buluta çekiyorsam perdesini gözlerimin çöldür o gün yalnızlığım nasıl uzak şehrin ihanetiyle boğulmuşsa sesimde on üç harfim kuşkusuz çıplaktır o gün sesim / çekiliyorum azala azala ilkgün’den… ve değiştiriyorum şehrin adını nasıl ki, burçlarında gölgesi asılı kalan aşkın esrarına karışırken aklım umursamadan adım adım geçiyorsa alıngan yerlerimden bu şehir! gizlendiğim hayatta sarsıyorsa ıssızlığımdan çok görmeyin beni… ha sevgili, ha şehir, ha hayat ihaneti isyanımda bulduğum kederimi yüzünden sevmeyi öğrendim ey şehir, adın İSYANBUL senin! nihayetinde kaderi emanet ettiğim Tanrı’nın koynunda sancılarla bitecek elbet ilkgün rüzgâra karışacak sesi sevgilinin ilkgün yaralarını onaracak Tanrı’nın şefkatî ah! İSYANBUL ah… alnına yazmalıydım senin kuşladığım özlemleri! isyanım olsun ağrılı göğe devrilen denizlerin nasılsa göğe dönecek acıyla küllerim bil istedim hiçbir şey değildi hayat hiçbir şey dünyasından öpmek kadar sevgilinin… Nisan Serap Muratoğlu |
Eski bir dost derdi ki ;
Şiir, bilinen kelimelerle bilinmeyeni yazmaktır...
İşte ! Bu söze çok güzel bir örnek
Yüreğinize, kaleminize ve ifade gücünüze hürmetim sonsuz
Saygılarla