GECE ŞAİR VE ŞİİR:Sofada ki sedire oturmuş, Gözlerini ocak başın da yanan gaz lambasına dikmişti. Lambadan dökülen şuleler, odayı kırılgan ışıklarıyla aydınlatırken, Us’u nazenin yârin siyah perçemine kilitlenmişti. Hokkasını, divitini ve maktasını rahlenin yanına yerleştirdi. Ak sayfaya bir, bir sıraladı harfleri. Elif boylu yârin adında birleştirdi. Şiirde son cümleyi… İmam Beşir’in okuduğu ezanın sesi titretti geceyi. Yatmadan önce on üç kez öpecekti secdeyi. Dualarını yaratana şükürle süsleyecekti… Ve uyumadan bitirecekti geceyi. Pencerenin önündeki korkuluğa düşen, yağmur damlaları, Yine en içli şarkıları sesleniyordu. Düşen her damlanın pıtırtısı bir nağmeydi, Gece şair ve şiire şarkı söylemekteydi… Nazenin yârin başı düşmüştü, Karanfil kokulu ak patiska yastığa, Üstünü örttüğü ipek işlemeli, yün yorganın übüğüne sarılırken, Ölüm yarısı olan uykusuna çoktan dalmış olmalıydı… Ne ala olurdu yârin ay yüzü düşseydi düşlerine, Elif, nun, mim, gibi işleseydi geceye… Tan yeri ağarmak üzereydi. İmam Beşir sabah namazına mukaddes çağrılardayken, Daha gözlerini yummamıştı şair, Tomar, tomar kâğıtlara işlerken maşuku, Gece veda ediyordu şaire, Şiirse siper etmişti kendini efendisine…. DUDU BAYRAM EYEOĞLU/ANKARA |