İsra ve Mirac
İSRA ve MİRAC
Bismillahirrahmanirrahim ‘Bir gece kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu Mescid-î Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, gözetendir’. İsra sur. Ayet:1 Kendini insanlığın acılarına, Dertlerine adamış Yüce Peygamberin, Kalbi yaralı. Gözleri semada. Allah’a sesleniyor: Ey zayıfların bicareleri n Rabbi . Sıkıntılarının doruğa çıktığı bir zamanda. Bütün çağların efendisini, Cenabı Hâkkın ilâhi davetçisini, Yer ve semalar ehli, beklemekte. O gece tamamen teyakkuzda idi. Habibi Kibriya için, Ezel, esrar perdeleri kaldırıldı. Her şeyden haberi olan, Her şeyi güzel şekilde düzenleyen, Yüce Allah’ın C.C. Yapılmasını istediği bir yolculuktur. Baştan sona kadar Hâkka olan bu yolculuk. Allah’tan bir lütuf ve büyük bir mucizedir. O mübarek gecede: Cebrail ile Mikâil beraber gelmişlerdi. Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştu: « Ben Beyt-i Haramın yanında. Hicr’de, veya Hatim’de, Uyku ile uyanıklık arasında iken, Bana bir zat geldi: Şuramı, şurama kadar yardı. Kalbimi çıkardı, üç kez yıkadı, sonra yerine koydu.’’ Hz. Peygamber, bir acı duymuyordu. Ruh ve bedeni, çok faal hale getirildi. İman ve hikmetle doldurulmuştu, Üzerine kudret mührü vurulmuştu. ‘’Sonra beni mescidin kapısına götürdü ki, Burak orada durmaktaydı. Eğerliydi, gemliydi. Katırdan küçük, merkepten büyüktü. Daima sallanan iki kulağı vardı. Bembeyazdı. O peygamberlerin binmiş olduğu Burak’tı. Ona bindim ‘’. ‘’ Ayaklarını gözlerin Görebildiği en son noktaya kadar atıyordu.’’ ‘’Binekler sadece bedenleri taşır, ruhları değil!» Nitekim O, bu inceliğe işaretle, şöyle buyurmuştur: «Ben sizin gibi değilim. ’ Ben sizin görmediğinizi görür, duymadığınızı duyarım.‘’ Kulunu Götürenin Şanı ne Yücedir. Kulunu Götürenin Şanı ne Büyüktür. Allahu Ekber. Allahu Ekber Allahu Ekber. ‘’Ona... gösterelim diye" Buyruğunda: Ona verilen şeref Ve Ona gösterilen iltifattı. Sultanı Enbiya, Bu ulvi yolculuğun sırdaşı Cebrail ile Mescid-i Aksâ’ya Bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Mescid’i Aksa, Peygamberin, Ziyaretiyle şereflendirildi. "Orası mahşer topraklarıdır..." Güzel Rabbimiz Çevresini, Din ve dünya Bereketleriyle donatmıştı. Fahri Kâinat Efendimiz s.a.v. Orada imam olarak, Enbiyalara namaz kıldırmıştı. Peygamberler yedi saf teşkil ettiler. Üç saf sadece Resullerden, Diğerleri Nebilerden müteşekkildi. Melekler de onlarla beraber. Saf, saf olup durdular. Peygamberler, Riyaseti Hz. Muhammed’e verip, Ona tabi olmuşlar ve selam vermişlerdi. Resûlü Ekrem’in s.a.v. Arkasında namaz kılmaları çok anlamlıdır. Hikmetini, sebebini ve Sırrını kavrayamadığımız, Güzelliklerle ve doğruluklarla doludur. O’nun, tüm varlıkların imamı Ve önderi olduğu bilinsin! Mahşer toprakları da, Onun gidip gelmesiyle, şereflensin. Bey tül Makdis: Peygamberlerin yurtlarıdır. Buralarda onlara vahiy inmiştir. O topraklarda dile gelip: «Ey Rabbimiz! Her peygamberden bir nasibimiz oldu. Bizim, Hz. Muhammed’e iştiyakımız vardır. Onunla buluşmayı bize nasip eyle». Sonra Cebrail bana iki kap getirdi. Biri süt, biri şarap dolu. Al bunlardan birini iç Cibril-i Emin bana: Hangisini istiyorsun?» Ben sütü aldım ve içtim. Cebrail bana; «Sen fıtratı seçtin, dedi. Daha sonra, Ruhların üzerinde yükseldikleri, Miraç geldi. Gördüğüm şeylerin en güzeli o idi. Bakmaz mısınız, insan sekeratta iken, gözünü dikip ona bakar? Miraç: ‘’Ölülerinizin ölürken gözlerini diktikleri şeydir. Ölülerin ruhları, bu merdivenden yukarı çıkar.’’ ‘’O, bizi yücelere doğru götürdü. Birinci Göğün kapısına vardığımızda, Orada göğü koruyan meleği gördüm. ismi İsmail’di. Beraberinde yetmiş bin melek vardı. Rabbimin, Mahlûkatı örten nuruna yemin olsun. Tevhid aşkına, Nuha yardım eden gökler, Allah aşkına, tek bir İsminin hürmetine, Direksiz sütunsuz duran gökler? Kâinat kulluğunu yerine getiriyor. Müminlerin baş eğdiğine, Onlarda baş eğiyor.. ‘’Gökleri her taraftan tutan Allah’tan başka tutanı da yoktur». Allah gökleri ve yeri yok olmasınlar diye tutuyor… Surat Fāţir :41 Kapı açıldı ve bana selâm verdiler. Hz. Peygamber s.a.v. Buyurdu ki : Birinci gökte Adem’i gördüm. Sağına baktığında gülüyor, soluna Baktığında ağlıyordu. İkinci gökte: Hz. Yusuf ile buluştuk. Yüzü parlak ay gibi idi. Onunla selamlaştık. Üçüncü Semada: Peygamber efendimiz s.a.v. İki teyze zade, Hz. İsa ile Hz. Yahya’yı, gördü. Hz. İsa, «Çok gür saçlı biriydi.’’ Dördüncü semada: İdris a.s. ile Sonra beşinci göğe vardım. Baktım ki İmran’ın oğlu Harun oradadır. Kavmi tarafından sevilen Harun... «Sakalı çok uzundu. Neredeyse göbeğine varıyordu. Ben altıncı gökte Musa’yı gördüm. Musa’yı gördüğümde ona selâm verdim. Selâmımı aldı, sevindi. Bana «Salih kardeş, Salih peygamber merhaba» dedi. Yedinci gökte, Hz. İbrahim’i gördüm. Sırtını el-Beyt’ul-Mamur’a dayamıştı. Çok güzel bir zattı. «Ben hangi göğe varırsam sevinip, Hoş geldin ey Salih kardeş, ey Salih nebi.’’ Dediler. Cibril ile Beyt’ül- Mamur’a girdim. İçinde namaz kıldım. Oraya yetmiş bin Meleğin gelip Allaha ibadet ettikten sonra, ayrılıp gittiklerine şahit oldum. Göğün, Kâbesi olan Bey’ tül Mamur’a ‘’Günde yetmiş bin melek girer, Ve bir daha ona dönemezler.’’ Nurdan mahlûk meleklerden ibaret semalardan, Peygamberlerin makamlarını da aşarak, Huzuru ilâhiye ye çıkarken, Cebrail ile Sidretü’l Münteha’ya ulaşan, İki cihan Güneşi Efendimiz s.a.v. Sidretü’l Münteha’yı anlatıyor: ‘’ Öyle bir ağaç ki bir binici onun gölgesinde Yetmiş sene yol alsa yine katedemez’’ ." Bir yaprağı bütün ümmetin üzerini örter." Sidretül Münteha’nın yaprakları. Renklerin en güzeli ile bezenmiş, Orası ilahi nurlarla aydınlatılmış, Cebrail a.s. Hiçbir peygambere. Asıl suretiyle tecelli edip görünmemişti. Hz.Peygamber s.a.v. Sidret-ul Müntehanın yanında, Cennetül me’vanın yakınında Cebrail Aleyhisselamı bir kez daha gördüğü, Hem de yeminle anlatılmakta : ‘Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü’l-Münteha’nın yanında. Cennetü’l-Me’va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp şaşmadı ve sınırı aşmadı. Andolsun, O, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü. NecmSuresi, 13-18 Sidretü’l Münteha: Semaları ve Cennetleri kucaklayan Ulu varlık ağacı. Ağacın kökünden, Bir menba akıyor ve ikiye ayrılıyordu. Efendimiz s.a.v. : Cebrail’e bunu sorduğumda: ‘Şu rahmet nehri, şu da, Allah’ın sana verdiği Kevser Havzıdır.’dedi. Rahmet nehrinde yıkandım. Geçmiş günahlarım affedildi. Sonra Kevser yolunu tutarak cennete girdim. Orada göz görmedik, kulak işitmedik, beşerin Hayal ve hatırına gelmeyecek olan şeyler gördüm.’’ Arş’ı Âlânın altında, İlahi tecelliler, Aralıksız o sınıra yöneliyordu. Sidre’den yükselince Cebrail durakladı. ‘’Ya Muhammed! Yemin ederim ki, Ben buradan bir karış ileriye geçersem yanarım. Benim buradan ileriye geçmeye takatım yoktur’’ ‘’Eğer kıl kadar ileri gidersem yanar kül olurum.’’ dedi. Sidre’den ilerisine, Ne bir melek nede bir peygamber yaklaşamaz. Allah’dan başka, Hiçbir kimsenin ilmi oraya dahil olamaz. Akılların durduğu son had. İşte bu yüzden burası ’son sınır’ Habibi Kibriya efendilerimiz, O noktayı geçer. Bir ara durup arkasına bakar. Cebrail’in korkudan titrediğini görür . Yarattığı âlemde olur mu bir yer ırak? Yüce yaratıcı Cebrail’ide aradan çıkararak, Doğrudan Resulünü muhatap almıştı. Cebrail’e gizlenen pek çok sır, Hz. peygambere miraçta açıklanmıştı. Habib mahbubuna kavuştu. İlâhî cemal sıfatının, Tecellisine mazhar oluyordu. Resulü Ekrem s.a.v. Lâhut âleminin bu en yüksek yerinde, REFREF denilen bir vasıtayla, Allah’ın dilediği kadar yaklaştı. Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar: ‘‘Sidre’den sonra öyle bir yükseldim ki, Kaza ve kaderi yazan kalemlerin çıkardıkları sesleri duydum.’’ Yüce Allah Onu yüce huzuruna yükseltip, Yüceliklerin zirvesinde bir izzet ve şerefe, Ulaşıncaya kadar, Allah onu yükseltmişti. Elçisini yedi kat semaların ötesine, Sidre-i Münteha’nın da ötesine çağırarak, Bizzat onunla direk konuşacaktı. Hz. Peygamber yüce derecelere, Yüksek mertebelere çıktığında, Allah ona; «Ey Muhammed! Seni neyle şereflendireyim?» dedi. O ’da : «Beni ubudiyetle zatına nispet etmekle şereflendir» Buyurdu. «Onu yaklaştırdı, Ona bu ikramı ona mahsusen yaptı. «Bu şerefle şereflendirdiğim kulum ancak buna lâyıktır.’’ "Kendisine gösterdiğimiz ayetlerimizi görücüdür». «O göz kaymadı ve hududunu da aşmadı.» «Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı..» «Andolsun ki o Rabbimin en büyük ayetlerini gördü» buyrulmuştu.» Çünkü Allah’ın ayetleri sonsuzdur. İlâhî kudretin yüceliğine, Azametinin eşsizliğine delâlet eden ayetler. ‘’Arşı taşıyan, bir de onun çevresinde bulunan melekler …’’ Oradan huzur’u ilâhîye çıkarılarak. Allah’ın hayret verici melekût’unu gördü., O ezelî cemalin görüntülerini gördü. Sonra nurun İçine atıldı. ‘’Rabbimin şu lâhuti sesini işittim: ‘‘Yaklaş ey Muhammed. ‘’ Ben de yaklaştım. Rabbimin ilhamı ile şunları okudum: ‘’ ‘Ettehiyyatü lillahi, vessalevâtü, vettayyibatü.’ (En güzeltahiyye Allah’a mahsustur. ibadetler de O’na layık ve mahsustur.) Bunun üzerine Allah C.C. şu mukabelede bulundu: ‘ Es-selâmü aleyke eyyühen-nebiyyü ve rahmetüllahi veberekâtühû.’ (Ey nebi, selâm sana olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi de sana olsun.) Ben tekrar, Es-selâmü aleynâ ve alâibadillahissalihin. Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve Eşhedü enneMuhammed en abdühu ve resulü hu.’(Selâm, bizim ve Allah’ın salih kullarının üzerlerine olsun. Ben şahadet ederim ki, Allah birdir. Ondan başka ilâh yoktur. Yine şahadet ederim ki, Muhammed, Allah’ın kulu ve elçisidir.) dedim.’ Yüce Rabbi ile konuştu: "O vah yettiği şeyleri kuluna vah yetti." Vasıtasız, gelen vahyi kalbiyle telakki etti. Orada ilâhî hitaba mazhar oldu. Onu şereflerin, yüceliklerin, En zirve noktasına çıkardı. Bu fani dünya. Hz. Peygamberin gözünde, Melekût âlemin azameti Karşısında alabildiğine küçüldü. ilâhi yolculuğun azameti, esrarı beşer idrakinin üstünde bir mucize. O gece yer ve gökler birleşmekte, gayb alemininseyrü ve müşahedesi, Fahri kainat efendimizin s.a.v. mübarek gözü önünde, zihni ile ruhu karşısında zaman ve mekan perdeleriyle diğer perdeler yırtılmıştı. Peygamberinin şerefini yükseltmek, Kadrini yüceltmek, Şanını üstün kılmak için... Göklerin yüce tabakalarına yükselti. Cebrail, semaların kapılarını, O’nun için bir bir açtırdı. Semaların, Kürsî’nin ve Arş’ın Hallerini müşahede etti. Ne duydu, ne gördüyse Ümmetine haber verdi. Resulü Zişan efendimiz s.a.v. “Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a kasem ederim ki, yedi sema ve yedi arz, Kürsî’nin yanında, çöle atılmış bir demir halkadan baka bir şey değildir. Arş’ın Kürsî’ye olan üstünlüğü de, tıpkı bu çölün o halkaya üstünlüğü gibidir.” buyurmuştur.” Akıllara durgunluk veren ilmi aciz bırakan, Gecenin bir kesitinde vuku bulan İsra ve Miraç Olayının Bir hikmetide: İman edenlerin imanları artsın, Şaşkınlıktan küçük dillerini yutarlar, Şüphe edenler iyice şüpheye dalsın, Küfür ve inatları artsın. Mekke’de Rasûlullah’la kavgalarını sürdürenlere, Efendimizin, morallerini yıkmak için çarpık sorular soranlara. Ruh ve bedeniyle nasıl gidebilir? Diyenlere, ‘’vallahi O hepsini doğru tarif etti" Ama , Bu apaçık bir sihirdir diyenlere, Mekke müşriklerine, çağdaş inkârcılara, Bu Bir tehdit-i ilâhidir. «Ey peygamberi yalanlayan sizler! Allah, ne söylediklerinizi işitmekte, ne yaptıklarınızı da görmektedir. " Muhakkak ki O Semi’dir, Basîr’dir." Kullarının sözünü duyan, Onların hâl ve işlerini görendir. Yüce Allah, C.C. Her türlü acizlik ve eksiklik sıfatından, tam anlamıyla münezzehtir. Her türlü şeyi gerçekleştirmeye Kadir olandır. Bu durum ve değişimin, İnsanlığa ve tüm mahlûkata, Bir kez daha gösterilmesidir. O’nun güç ve kuvvetinin delilidir. Allah’ı hiçbir şey aciz bırakamaz. Hiçbir şey emrine muhalif edemez, Kafa kaldıramaz, diklik yapamaz. Allah yürü derse yürür, Allah dur derse duruverir. Al-i İmran sûresi, ayet: 96; Bakara sûresi, ayet:127’’... O tektir. Ortağı yoktur. Mülk onundur. Hamd ona mahsustur. O her şeye gücü yetendir....’’‘’Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O’nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. ‘’ 42:4 Tenzilül Hâkim’de: ‘’Size ilimden çok az şey verilmiştir.» Diye buyrulmuştur. ilmin çoğu bizden saklıdır. Düşünmek gerek, insana yakışanda budur. Allah gerçeği, en iyi bilendir. Ey Yüce Rabbimiz, senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır! …’’ Mümin, 40/7 Bu büyük olay insanlar için ciddi bir imtihan, Ayıklanma ve süzülme olmuştu. Yer ile gök arasını bir adamın boyu kadar gören zihniyete,miraç’ı anlatabilirmisiniz? Allah sözün doğrusunu söyler sen anlamaya çalışırsın sana yakışanda budur. Allah’ın, İzzet ve saltanatına boyun eğin, Her iş, yerini bulsun. Resulullah s.a.v. ’in Bu yüksek onuruna ve üstün Şerefine inanın. Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder. Rabbi O’nu yüceliklerin En zirve noktasına çıkardı. Onun yolunun yolcusu olan Müslümanlara, Beş vakit NAMAZ’ la Miraç ve İsrâ’nın bereketini, Şerefini, yaşatan Allah’tır. Sonsuz ikram oradan. Bu büyük övüncü, Müslümanlar her zaman Ve her yerde taşıyacaklar. Mahlûklar, Bu mertebe ile iftihar edecekler. Ey! Taze duygularla sevilen. Ey! Göklerin eşsiz yolcusu, Ey ! Semavî nura bürünmüş, İnsanlığın büyük yıldızı. Canım Peygamberim. Salât ve Selam olsun Sana. Allahumme Salli ve Sellim ve Barik ala, SeyyidünaMuhammed. 1403 Medin-i Münevvere Ali Kılıç Kakiz |