021-Anne’nin Feryadı
Bankta oturmuş,
beli bükülmüş, ihtiyar nine gördüm Nasılsın anneciğim diye, hemen yanına oturdum Çok dalgınmış meğer, birden bire korkuttum Aniden irkildi, titreyen sesiyle, sen kimsin be oğlum? Dedim- anneciğim, nasıl geldin buraya, ev ne tarafta, kaşlarını çattı, yüzüme sertçe baktı Çoluk çocuk yok, fani dünyada, Hem ikide birde, anne deme bana sakın ha! bir daha Yersin yüzüne şamarı, konuşmam küserim vallahi Peki teyzeciğim dedim, hadi çay içelim, şu masaya geçelim Yardım ettim kalkmasına, çayları söyledim garsona, Gülüyordu gözleri, mırıldandı anlaşılmadı sözleri iltifata hasretti içince çayı toparlandı, derinden derine çekti ah! konuşmaya başladı Oğlum hayat böyle, “bir üzüm tanesi verir yüz tokat vurur dünya” Güvenme, kıza oğlana Hele,hele torunlara Olmaz olsun, üç oğlum iki kızım on torunum var Gönülleri dar, evleri dar, huzurevi dar, dünya bile dar Yüce Allah’tan dilerim, benden beter olurlar Öksüz kaldı onlar, nasıl çileler çektim, nice sıkıntılar Daha da çekmekteyim, huzur evine azıttılar, ne gelen, nede giden var hatıralardan uzak, hasretten içim alev alev yanar Oturduğum mahalle, küf kokan sokaklar, hele konu komşu can arkadaşlar, O, dar sıcacık evim, tütüyor burnumda buram, buram Soruyorum yapılır mı anaya bunlar? Vallahi yapmaz, vahşi hayvanlar Kimi doktor, kimi subay, kimi hâkim oldu olamadılar insan, Anne huzurevine kondu, yetmedi hasret ateşi attılar Ruhumu kalbimi, cayır cayır yaktılar Seksen beş yaşında hem de anneyim, Ne olursa olsun, burnumda hasretle, tütüyor torunlar Gözlerinden, siyim siyim akıyordu yaşlar Baraj kanalı olmuştu, yüzündeki derin kırışıklar Yayıldı yüzünün her tarafına, gözünden akan yaşlar Sonsuza baka kaldı, derinleşti birden bire bakışları Yavaş yavaş kalktı, oturduğu sandalyeden, işte geliyor, torunlarım ile doktor oğlum derken, Baktığı yöne başımı çevirdim, Yere düşmüştü, oğlunun ismini sayıklarken Hiç direnci kalmamıştı nabız atışları zayıftı, Ölmüştü nine, oğlunun ismini söylerken Bekir Özcan-Borborunbekir |