İSTANBUL
Bilse, altın boynuzlu bir İstanbul şehri var
Toplanıp apar topar gelirdi uzaylılar. Göklere gece gündüz el açar minareler Maziyi arar olmuş dededen saraylılar. Her taş ayrı bir tarih, okunur yaprak yaprak; Kimleri yutmamış ki İstanbul denen toprak. Topkapı surlarında dalgalanıyor hala Ulubatlı Hasan’ın diktiği kanlı bayrak. Maviyi çizikleyen dalganın köpüğünde Yunmuşum şiirleri, yürekteki düğünde Nefis isyan ederken, kör göze mil çekilir İstanbul denen şehri uzaktan gördüğünde. On beş milyon can taşır, üç beş milyon aile Değil yolda yürümek nefes almak da çile. İstanbul gölgesinde akşam kızıllığını Tuvale yansıtamaz en usta ressam bile. İstiklal’de alkole boğulmuş aşklar ölgün, Kız kulesi, Üsküdar önünde hala sürgün, Boğazın sularında oynaşır mehtapla ay Yedi tepe üstünden güneş toplanır her gün. Islak rüzgârlar eser esintili boğazdan, Beşiktaş/Galata’da gün doğacak birazdan, Karınca yuvasına dönüşür Eminönü Martılar yağ çıkarır mavi benek beyazdan. Bir şehir ki; Gündüzden gecesine seslenir. Bir şehir ki; Gündüzü gecesinden beslenir. Coşari garibine sevda bahşetmek için İstanbul denen şehir, gönlüne adreslenir. İbrahim COŞAR |