Bu şehr-i StanbulŞiirin hikayesini görmek için tıklayın “”Bu şehr-i Stanbul ki bi mislü bâhâdır
Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır”” Nedim (Bu İstanbul şehri öyle çok değerlidir ki Bir taşına bütün İran feda edilse bile layıktır)
“”Bu şehr-i Stanbul ki bi mislü bâhâdır
Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır”” Nedim Nedim’in bu sevdası İstanbul’a sezadır Ondan ayrı kalana nefes bile ezâdır Evet der-saadetin aşkı böyle bir hâldir Eğer varsa bir eşi gökyüzünde hilaldir Zamana zincir vurdu Nedim’in serenâdı Bir adı İslambol’ken Nedim’di diğer adı Boğazda bir kahvede bu hâlin içindeyim Encâmına bakarken neden ve niçindeyim Vakit akşama yakın gözbebeğimde efkâr Müstehzi dudağında hâlâ o eski vakar Güneş tebessümünü değdirirken boğaza Denizde kızıl ahenk benziyor çeşm-i naza Karşımda Kuleli’nin kasvetli duran yüzü Hâlâ heybet timsâli gecesi ve gündüzü Çamlıca’nın efsunu hıfz ediyor geçmişi Bağrını kemirirken asrın garabet dişi Beylerbeyi kimsesiz boynu bükük yaralı O eski günlerine gözlerini vuralı İki inci gerdanlık iki kıtaya hâkim Nasıl mesrûr olurdu eğer görseydi Nedim Varlığından habersiz üstünde binlerce kul Kim derdi ki kalacak böyle sevgiden yoksul Ağla İstanbul ağla ey gevher-i yekpâre O eski haşmetinden nasıl kaldın biçare İki kadim dostuz biz mayamız su ve toprak Haydi, gel ağlayalım geçmişi yaprak yaprak Sen kızıl yalnızlığın destan dolu yongası Ben o yalnızlığının gönüllü prangası Sanki ikiz gibiyiz yolumuz bahtımız bir Bizim bu hâlimizi kimler edecek tabir İki sevgili gibi yalnızlık hikâyemiz Yalnızlıkta tükenmek belki de son pâyemiz Can Makberî diyerek koynuna al sar beni Ezelden ta ebede yâr bilmişim yâr seni ____________Makberî |