GÜLCAN’IM
resim bir kar tanesine aittir.
Aralık 1996 Ilgın Telefon tellerince ince mi ince Kilometrelerce uzak mı uzak İzini sürdüm Uzay gezmeni, sıcak göz yaşlarının Geleceğe rahmet birileriyleydin Senin kadar körpe her biri Senin kadar güzel, ancak Aralarında sen kraliçeydin Anladık; demen o ki Özleminle yanıp tutuşurken Ilgın Kadrini bilememiş senin, Akseki Halbuki gecenin kara yüzüne inat Yere göğe ışık saçıyordun Apaçık gördüm Yok olası, eleminden fark etmedin sen O an Yanağını okşayan meltem bendim Yorgun acıların koynunda Sen Derin uykularında inlerken O gece, ben Şafaklarca gönül tarağımla, tel tel İpeksi saçlarını taradım ördüm O yüzden pırıl pırıldı, o sabah Müzeyyen ve daha güzeldi aynalar Yeniden Gülümsedin diye, güneşle birlikte Ben doğdum, bir kere daha Fark etmedin sen, sevincinle Baktığın her nesnede gördüğün bendim Çocukça yaşama sevinci duydun O gün, arzuyla girdin ya derslerine Sıkı sarıldın ya hayata Sevgilerine Büsbütün Buhar oldum ağdım da sevincimden Yeri göğü göz yaşına boğdum Sözlerimden hayrete varma Ve lütfen yeniden ağlama İnsan düşündüğü kadar yaşar Gözümün nûru, gönlümün sürûru Aklın büyüdü, yaşın küçük olsa bile Artık bilmelisin Babalar da, öğretmenler de ağlar Ancak, gizli serin yaşımız Sevgiye değer de her seferinde Hayat iksiri olur Gider, kardelen çiçekleri Bahar muştusu çocukların ömrüne düşer Sonlandığında zaferle Cehle karşı savaşımız Mezuniyet gününde, yani Omzunda olabilirse ak saçlı başım Mutluluktan düşer de sinene Görürsün, Gülcan’ım Kızım |
Sevgili şair dostlar.
İlginize, izninizle burda cevap vereyim.
Hiç bir şiirimde yaşamadığımı yazmadım.
Bir çoğu hayatımın aşkına mektuplarımdı.
Bazıları gazete boşluklarına ,bazıları sebze satarken,
Beşiktaş dereboyu caddesinde işporta tezgahında kesekağıtlarına yazılmış;
öylece , garibime küçük bir özürle postalanmış mektuplardı.
Yetmişli yılların mektuplarını azıcık boş kaldığım doksanlı yıllarda, bir gübre çuvalı dolusu getirip önüme koydu da al bunları temize çek; telaşından sen farkında değilsin ya bunlar beni sana eş yapan, eğiten, yedi çocuğa yüksünmeden anne yapan duygular, bilgiler, sevgiler dedi.
Yayına hazırlamakta, yapmakta zorladı.
Yirmi yıllık acılarımı ,sevinçlerimi yeniden yaşayarak, biraz da alel acele o zamanlar daktilo ettim. Her birini tekrar tekrar kendisine okudum.
Bir çoğunda yeniden ağladık. Eski günlerde olduğu gibi, bir çoğunda da güldük, sevindik ne günlerdi ama, dedik.
Biz görücü usulü evlenmiştik. Bir de ilk karşılaşmamızı yazmalısın derdi. Hem komikti hem de bir daha aynı frekansı asla tutturamadığımız olağanüstü bir çarpılma, kaynama ,sevişme ,ömür boyu birlikteliğimize sessiz yapılmış sözleşmeydi. Tek kelime etmeden bakışlarımızla kalpten kalbe olmuştu bütün bu olanlar. O an anlatılmaz yaşanır.
Bazı tatlar vardır ki sulh ve cezanın yazarı bile olsanız anlatamazsınız. Ben de yazmadım tabi.
Yazamazdım, olmayacak şeylerle uğraşmak bana göre bir şey değil.
Benim hayatımın hiç bir döneminde boş zamanın olmadı. Ondört yıl boyunca ortalama günlük iki saat uyuyarak hayatımı sürdürdüm. Bunu yüzüne karşı söyleyip de inandırabildiğim kimse olmadığı için sizin de inanmanızı beklemem doğrusu. Onun için hiçte '’olur mu böyle şey demenize gerek yok'. Hem sizi duyamam hem de ne değeceğim belli. Ben yaptım oldu.
Yoksa öğretmen maaşıyla yedi çocuk nasıl yetiştirilir, okutulur, asker edilir, doktor yapılır, evlendirilir. Aslında bana ve benim gibi vatan evlatlarına madalya vermesi gerekir bu milletin. Ama nerde o günler. Devir verme devri değil ki alma devri.
Neyse , aslında bende yeterince şiir bilgisi de yoktur. İyice usta olanlarınız benim bazı şiirlerimi burası böyle mi yazılır be hocam diye kınamış, kibarlığınızdan yüzüme karşı dememişsinizdir. Yaşıma başıma vermişsinizdir. Ama şunu fark ettiğinizi biliyorum; hepsi de benin olduğunu belli eder. Bir gizli imza taşır.
Hayatta herkesi hak ettiğinde taktir etmeyi görev bildim. Ama yeterince takdir edilmedim. Alışık değilim. Kendi kendimi takdir ya da tenkit edebilecek bilince sahip sayılırım. Alkışlanmadığım yerde anlatamadım derim. Teşekkür edilmediğimde allah gördü beğendi derim. O her şeyi görür beğendiğini de beğenmediğini de hemen faile bildirir. Şükür ben hemen fark ederim. İyi bir şey yaptığımda içim sevinçle dolar. Anlarım ki rabbim hoşnut oldu. Aksinde suçum küçükse içim bulanır, estağfirullah derim. Bağışla rabbim bir daha izninle aynı şeyi yapmayacağım.
Suçum büyükse gönlüme bir elem çöker, acılar içinde kıvranırım. İstiğfar yetmez. Secdelere kapanır, tevbe eder, salavat getiririm. Hani bir olağanüstülük aramayın diye bunları yazdım. En güzel gözyaşı namazda gelenidir. Kimseler görmeden, yalnız rabbin ağlaması ve ağlatması........
Rab ağlar mı. Esmalarına bakın. Bütün sıfatları esmalarında var. İlk yüzde bulamazsanız bin birin içine bakın. Yunus’a bakın, Mevlana’ya bakın. Hu deyip başka şey demeyenlere sorun. Sonra bana ne diyecekseniz deyin. Ben de ,sen, sen, sen diyenlerdenim. Şiirimin birinde bunu yazdım.
Sizde de olur bunlar. Ve Allah’ı gücendirdiğinizi bilirsiniz. Bunu bilmek marifet olmasa gerek. Marifet bir daha yapmamakta. Bir de nasıl o dertten kurtulacağını bilmektedir. Kurtulmalısınız yoksa hemen başlamasından anlayın ki ceza suçla aynı anda başlar. Bazısı fark eder bazısı etmez. Ama bu böyledir işte. Adetullah denir. Allah seri-el hasiptir. Hesabı çabuk görendir
...........neyse iyiyiz değil mi. yoksa konu ne oldu hocam diye kızmadınız. konu muhabbetti.
madem ki kevser ırmağından bu gün bunlar geldi. içip şükredelim, sonra geleni de sonra içeriz. aslan olalım yiyeceğimiz kadar avlayalım. hatta artıklarımızla çakalları da doyuralım.
amma sakın ha adem olup ormanı tüketmeyelim. yarını da var bu işin ,öbürgünü de. değil mi efendim.??????????? ........,,,,,,,,,,,!!!!!!!!!!!!:::;;bütün noktalamalar lütfen yerlerinize, marş marş..