Özlem, Hüzün Ve ÇaresizlikElleri ceplerinde bir yalnız adam Amaçsızca dolaşırdı sonbaharda Can verirdi binlerce sarı yaprak, ayakları altında Oysa Katili o değildi baharların Hüzün Özlem Çaresizlik sarmıştı Yalnızca yüreğini Hüzün, yağmur yüklü bulutlar gibi Dolaşırdı başının üzerinde Ha yağdı ha yağacak O nereye giderse Hüzün orada bulurdu, yalnız adamı Bazen gözlerinin pınarlarında göl olurdu HÜZÜN İçinde nilüferlere yer olmayan bir göl… Özlem, göğsünde bir yara Asla kabuk bağlamayan Ne zaman dokunsa acıyan Ne zaman esse ayrılık rüzgarı Hemen kanayan… Kimse bilmezdi ölüm ne demek O da bilmiyordu Bilmezdi yaşarken ölmenin ağırlığını Bir mezar taşıydı umutsuzluk Her geçişinde Fatiha okumazdı Ama Yavaş yavaş kururdu yaşama gücü Toprak olurdu umutları… Yalnızlık bir kördüğümdü İskenderin kılıcı da kesemezdi Dururdu orada öylece Ne çare Gordion düğümü misali Çaresizlik, gecenin bir yarsı uyanıp Şiirler yazmaktı belki de Oturup yatağına, ağlamaktı nedensiz Şafakları beklemekti Günün ilk ışıklarından medet umarak Sevmek, başkaldırmak acılara Baharlar yeşertmek karakışlara inat Zamansız çiçek açan badem ağacı gibi Başağa durmuş ekin tarlalarında Can bulan gelincikler gibi Karda açan ilk kardelen Çölde yeşil bir vaha gibi Meydan okumak olumsuzluklara Yüreğin ısınması Kar yangını şafaklarda Sevilmek, içini aydınlatan güneş Anlamsız bulmak Divan-ı Lügatı Türk’deki Tüm sözcükleri Yaşama anlam katması Göçmen kuşların Çölde kum tanesinin Okyanusta da damlasının Tüyden hafif hissetmesi yüreğinin… Yaşamak tak demişse canına Yürüdüğün anlamsız bir yolun sonunda Kalmamışsa bir tek çiçek Bir dal ağaç Bozkırsa gözünün aldığı her yer Bitti sanmışsan tüm umutların Sen yine de sarıl toprağa “Benim sadık yarim Kara topraktır” misali Göreceksin nasıl yeşerecek Dalda yaprak Çölde vaha Gölde nilüfer Göreceksin nasıl salınacak Nazlı nazlı Rengarenk uçurtmalar G Ö K Y Ü Z Ü N D E |