İstanbul Seni (8)
Binme
Dalıma, Dalıma kaldıramam ben Kulum! "Kendin ettin, kendin bul!" da deme Kara Zurna, yükleme Yükü bana. Kambur yaşlı bir İstanbul’um. Dikme Bre Gökdelenleri 7 Tepeme, sıkma Boğazımı sıra-sıra Asma Köprülerinle, çek Ellerini, Nefes almıyorum Yolsuz, yurgun bir İstanbul’um, Açma, Hotel, Plazza, Meyhane, Kahvehane, Pastahane, Kerh... Kendim açım, aldanmış Kursakları nasıl doyururum? Ne sapla bağrıma Kama gibi Köprü Ayakları, nede döşe Deniz dibime Marmaray! Fay’ım kırık, içim Yarıkktır benim vay! Çatlak Zelzeleli bir Platoda otururum, kırgın, eski bir İstanbulum. Burda Özgür Umut kırılsada bir An, sokulmak istensede oraya Hançer gibi, bir Dükkan, kesilsede Dal-Budak, yeşil Yaprak, Özgür Ağaç, setlensede Polisimin koruduğu(?) Kurtuluş, Hüriyet, Bağımsızlık Yolum, yani Taksim, İstiklal Caddesindeki Sonum! Şimdi ben Gezi Parkı’nda, Atatürk Anıtında yeni bir İstanbul’um. |