O
onu anlatamam
ama siyah bir paltosu, kırmızı bir atkısı var. her düşümde, her düşüncemde tebessümle bana bakar şimşekler çakar kalbimde, yutkunsam da gitmez karşımdan aklımdan kaçar, sineme saklanır bayıldığımda kimseler bilmez, göremezler onu bir ben görürüm, gözlerimi kapattığımda yağmurda şemsiyesiz yürür mesela hıçkırıklarını yutup sessizce ağlar her şeyi tas tamam düşünür o gözyaşlarıyla karışması için ister yağmuru belki toz kaçtı demek için katar tozu dumana bilse hiç aklımdan çıkmıyor, beni de düşünürdü kesin o da otobüste şiir yazardı bana geçtiği her yerde el ele dolaşırken görürdü ikimizi farklı bir dünya kurardı aklında belki düşler, belki düşenler şehri derdi buna yalnız başına üşüyenlere atfederdi bu Güneş Ülkesi’ni gece ansızın uyanıp hoş geldin diye başlardı hayal kurmaya kalem kağıt alıp bir şiir yazardı hemen geldiğimde elime tutuşturup "sana yazdım" derdi "nerede kaldın?" diye karşılardı belki belki sessizce gözlerimin içine bakardı sadece "geldin ya.." demekle yetinirdi. ben olsam yetinmez, "şükür kavuşturana!" diye başlardım. kalemi kırar, kağıdı yırtar bir bir anlatırdım ne varsa O gözlerini yumar, bir inci tanesi hediye ederdi Yağmur altında göz yaşlarını izlerdim sessizce sarılıp devam ederdik hayal kurmaya ne zaman ayrılacak olsak, dalardı ölümü andıran uykuya.. Lütfi Karabıyık |