kahve ve şair…gün kızılın her tonuyla soyunurken geceye yüzümde imbat esintisi, koynumda İzmir masam pasaport’ta , kalemim aport ta hazır kağıdım ise cilveli mi cilveli kıpır kıpır elimi kalemimin beline doladım dolamasına da İzmir’i yazsam olmaz, olmaz çünkü İzmir kitaplara sığmaz derken masamda bitiverdi bol köpüklü Türk kahvem tamam dedim ya işte bu ben höpürdetip içtikçe, kalemim de yol aldı sessizce kağıdımın o cilveli teninde... mis gibi kokusuna yaslandığımız üç vakitlerin gölgesinde fallandığımız kırk yıllık hatırına dostluklar kuşandığımız kahve bildiğimiz kahvedir aslında yanık bakışlarında gizlidir rengi kokusu değişen nedir biliyor musun şair ruhumuzun filtresinden süzüldükten sonraki tadı eğer, gülüşlerini takıp takıştırmışsan gökkuşağına hayatın tüm renkleri sardıysa sımsıkı belini içtiğin kahvenin köpüğünde yüzer mutluluk ve dudağının kıyısına düşer küçük bir tebessüm eğer, kederli rüzgarlar esiyorsa limanlarına ruhun yelken açmışsa hüzün dolu rotalara içtiğin kahvenin telvesine karışır yüreğinin acısı ve gözlerinin kıyısına düşer küçük bir gözyaşı ey şair, yine sancılandı kalemin bak, yine bir şiir doğdu, nargile kokulu pasaport akşamlarında adı kahve ve şair olsun mu İlhan Aşıcı |
kalem ve kağıttandır dostlukları