Libra'ya...
hırçın yüzün
solgun yüzüme değiyordu libra bakışların dört nala üzerime koşarken ben, gözlerinde kaçacak yer arıyordum eskisi gibi değilim libra, yeni halim eskimiş kadife bir kese ve içime sığmıyorsun artık dudaklarımda şarkıların yarım kalmışlıkları parmak uçlarımda parmak izlerinin silik hatıraları çağlar altında kalmış antik bir mozoleden farksızım şimdi libra soğuk betonlarımı sıcak yapraklı çiçekler parçalıyor ve inanır mısın, hepsi sana benziyor bu çiçeklerin kiminin renklerinde gözlerin kiminin kokusunda saçların canlanıyor seni tanımıyorlar libra, kime benzediklerinin farkında bile değiller… olmasan da yine güneş batıyor burada libra, ve yine ışığa susamış bir gece yuvasından çıkıyor öldüresiye dövüyor gündüzlerimi, kabulleniyorum… saat bıraktığın gibiyi on geçiyor ve zil zurna sarhoş duvarlarımda fotoğrafların bile ayakta duramıyor… bazen gölgemi bile tanınmaz halde buluyorum pencere kenarında… benden gizli, yollara bakarken görüyorum onu üzerinden geçme ihtimallerinin olduğu kaldırım taşlarını gözleriyle çiğniyor bunları neden söylüyorum libra çünkü bir gün bıraktığın enkazın derinlerine inmeye çalışırsan ve adım yankılanırsa merdiven boşluklarımda bil ki, saat bıraktığın gibiyi çok geçmiştir ve yelkovandan özür dilesen dahi akrebin kıskaçları arasında yokluğuna ait zaman dilimi çürüyüp gitmiştir… şimdi çıkabilirsin, libra… Attilâ Edri |
Hele de eskisi gibi değilim kısmını çok güzel ifade etmişsin şair
İç döküş , sitem