7
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
2924
Okunma
Ey Sevgili;
Zannedermisin ki,
Kıskançlığa neden olanın yanağındaki renksiz mum,
Senin; o dolunay kadar parlak ışığını görüp
Sana yanması, senin fıtratına yakınlaşması,
Darbeler karşısında bile, yıkılmadan ayakta kalışına
Hiç reva mıdır?...
Sana kavuşma gecemde, hani o şeb-i arus saatlerimizde
Sana pervane olacak, kelebekler gibi etrafında
Pervane olup en güzel renklerini sana izhar edip
Renk cümbüşüyle gözlerini kamaştıracak
Yine benim bu gönlümdür….
Acaba sarhoşluğumun sebebi,
Senin güzelliğinin kadehimidir söylesene.. Ve
Ey sevgili;
Gönlümün kan dolu olmasının sebebi
Kırmızı dudağın mıdır? Hangisi sence?
Dudağının kırmızılığının özlemiyle
Yolunu bir Veda Tepesindeki o kutlu zaman dilimindeki
Bekleyiş türküleri gibi ahu zarım içten yanık bir iniltiyle
Mırıldanırken o suskun halinin ardından;
Gözler hep kan oldu
Senin o SOĞUK esen,
Hem kokusuz hem de renksiz rüzgarından….
Ey Sevgili;
Gözümdeki, günahkar ama
Bir o kadar da samimi gözyaşım var ya;
Gönlümdeki kırmızı renginin madeninin
Yakut ile donatılmış mücevheri oldu hep.
Sensizliğin girdabında sessizce
Sükut çığlıkları attığım o daracık yüreğimde
Geceleri kendime yazdım, adadım yalnızca
Seninle geçecek tüm gecelerime…
Öyle ki bu gece;
O zulmedici gecenin Padişahına çok yalvardım
Ver Rabbim şu kıtmire de bir ferahlık diye.
Sözüm kabul gördü mü bilmem amma
Bu yüzden bu gece, o beyaz renkli gerdanında
Dokunma şerefiyle şerefyab olduğum benlerini seyrettim
Ne kadar âlem ve gezegen varsa kâinatta özlemle yandılar.
Bu gece, o kartala benzeyen sevgiliyi gördüm
Şaşkınlıktan dilim tutuldu,
Kelam edecek kuvvetim kalmadı.
Mecazi güzelliğin yanağından da öte
Hakikat yüzünü göstermekte ve gönlüm
Senin özel oluşunun rengiyle
Sakinleşmekte….
Sen benden vazgeçmezsin bilirim,
Sen ki Babil kulelerini kapsayan asma bahçelerinden
Ve Yeryüzünde bugüne değin yapılan
Ve yıkılmaz zannedilen İrem bahçesinden vazgeçersine
Perişaniyetini o gül kokunla giderir,
Sertliğinin mizacıyla yoğurur ama
Yine de; ben bir Kayıp Gül edalı Suskun Prensesim diyerek
Vefakar namını bir kez daha yenilersin..
Ey süzgün bakışına ram olduğum Sevgili;
Hani geçenlerde bana Üstü kapalı bir şey söylemiştin de
Sert esen rüzgarlar yerini tipi ve fırtınaya bırakmıştı
Yaz gelmesinden ziyade kalplere hala kar yağarken
Düşünceler harap bir halde donakalmıştı.
Ne olur bir kez de gel, gel ki
Bu dert ve gam dolu göğsümden geçiver.
Ayrılık estiren gül bahçesi gezintisine hiç meyletme
Gönlünü sakın akıtma.
Aşk ızdırabımın tabibi, hasta gönlümün nabzına baktı
Sinemin üzerine yanık yaraları açarak iyileştirmeye çalıştı.
Ama senin yokluğundan olsa gerek
derdime derman olamadı….
Ey bu en güzel günlerde çağlamakla meşgul iken
Bilinmezlik yüzünden ağlayan aşık;
Sen onun Everest’e benzeyen saçlarına bağlandın
Kalp Hücresi okulunda sana mecnun dediler
Ve
Ey gönül kuşum; senin güzellik bağında avlanman için
Saçının tuzağında, tenindeki ben,
O Gül kokuna bir yem olarak imdada yetişir.
Ağlayan Muradın, senin bulunduğun her bir yerin gedasıdır
Her bir köşe başındaki sokak lambasıdır ve
Sensiz geçen zamanların zekatını almak için
Ah dilenmeye gelmiş, kapındadır.
Zayıf ve yordun bedenim,
Senin gelip geçeceğin yola döşenmek için yıpranıp durmuşken,
Bir ses versen….
Ey suskun prensesim!
Aşkının ateşinin açtığı yanık yaraları, bir Nilüfer gibi,
Sinemin içinde saklı ve de gizli.
Kemane kaşlarındaki cezbe, intizamın heybeti ile
Tamamen ortaya çıkıverdi.
Gözyaşım ki, ben’inin özlemiyle deryalara dönüştü.
Ve Ey Kayıp Gül’üm,
O sütten beyaz gerdanının hayaliyle
Yeniden bizim şarkımızı söyle.
Rüzgâra sözünü dinletip gel şu sineme tohum ek
O bal dudağına talibim ve zehrini içmeye geldim
O bal dudağın şarabından
Kendimden geçmeye geldim.
Sen de benimle bu aşk zehrini kana kana içmeye
Gelir misin….
Murat AYDIN
04.Aralık.2013-Bursa….
(Kayıp Gül ile ilgili son şiirimdi…..)
5.0
100% (10)