ENGEL/SİZ olmayın yeter...Okunur alnın yokuşundan Perçemi düşmüş çelişki. Zincirlesen köpeği alır başını güneş gölgelemez geceyi. Bırak onursuz sessizliğin elini Ejder tohumu karıştır kaymasın bastığın toprak. Tırmalasa da ruhunu heveskar kısır ebesi. Savrulur onmaz bir sancıyla küçük adamların büyük gölgesi. Çürür tasmanın ucunda öfkenin kurucu meclisi. Dökülür boyası dünyanın ilk dönemeçler hep kanlı satır... Dalgalanır kırışıklıklar saklanır alaycı gülüşler Oysa; bekleme salonu yok umudun. Geçer ezberden yatılı filim sızar buz tutan sular gerçeklerin duvarından. Titrer çöl ayazında bencil hesaplar Çoğalır paya düşen ayak sesleri yaşanır ödenmiş ölümler. Yoksul çıkınında duvar saati mırıldanır durur yosun rengi... Dokunur ; Yırtıcı bir acı dudaklara Süzülür ;En güçsüz sözcük kirpik tuşlarından Defnedilir dualarla ensesinden vurulur zor günlere çalınan ıslık. Dağıtılır sadaka gibi erdem beyni taş devrinde kalmış sersem Kime aittir bu beden? ruhlarda küstüm otu olmak niye? Kalbindeki sırat tahta beşiğinde zamanın Gel çevir sayfamı bu kaçıncı sabah. Mezar karanlığına pencere açtığım Yarım beden, bütün yürek işte orada ben varım... Ferda Özsoy |
Çokça anlamlı bir şiir okudum kaleminizden, teşekkürler, selam ve saygılar...