seni en çok ben tanırdımzaman takvimlerden hep amansızca koparıldı ay küstü güneş kaçtı ufkumuzdan uzağımıza rapt ettiğim hislerim de demlerdim yüreğimi sevdam umutla bir ceylanla su içerdi pınarından yuvasız kuşlar misali öksüz olurdum yokluğunla sensizliğimi çekerdim içime hep buram buram ki hangi gecemi sensiz sabahlara ulaştırsam iki damla yaş yol bulurdu yüreğimden avuçlarıma seni en çok ben tanırdım en çok ben severdim dilin yoktu sukunete düşerdin gecenin şuhunda yanık ezgiler dökülürken dudaklarından usulca sen o son karınca alaylarını beklerdin umutla bak şimdi kokunu soluyorum karanlık odalarımda ve seni düşledikçe yaralarım sızlıyor inadına göz pınarlarımdan ırmaklar coşup çağlıyor ağrı dağının derin kederi yansıyor bakışlarıma bilmiyorum trenlerden atlayan bu kaçıncı yalnızlığım gölgeni arayan gözlerim korkarken karanlıklarından ki o bir gülüşün ki şu ömrümü hep esir alırdı ve ben yazgıma yalnızlığımı yazarken sıra sıra şimdi ne vakit gözlerimi caddelerine çevirsem hayatla pazarlığı süren sen düşersin bakışlarıma yarım yamalak yalanlarından sıyırıp kendimi umutlar zamansızca ölüp gider avuçlarımdan ve hep karanlık sularda kıvrılıp uyur gecelerim gökteki yıldızları esir alırken gözlerim şuursuzca kimine gülüm derim kimine aşkım kimine sevdiğim seni unuttum dedikçe aşkın yanıp durur bağrımda ( yarım kalan ve yaşanmayanların anısına ) ay/su |
Yüreğine kalemine sağlık
Yüreğin susmasın
______________________________Saygılar