ardından..sadece buradayım pek çok şey kadar bitti. (. . .) baka kalırken ardından yer/ siz kelimeler uçuşup yok oluyor konuşmadan, oturuyorum basamaklara yer/gök mavi ve siyah iki rengin arasına (özürler/im yersiz) böyle bağışlıyor insan yüreğini. yüzüne kapancı kanatları kapıların böyle anlaşıyor/ kendisi ile usulca… kelimeler yürür içine... ve sesleri veda/ların tek renk mavi ki derin değil… (hayır, yanağından aKan damla) kollarımı/bileklerimi sıyırdığı bütün anılar, bütün anlar... delilenmeleri sözlerin huysuz alışkanlıklar, göze giren bir parmak keskin ve zehirli bir sözcük ‘’iğrenç’’ denizin mavisini ve dalgalarını okyanusun resmini çizdiren yüreğine, bir nan/kör. değiliz hayır. hiç birimiz. ve senin için artık. herkes -in oluyorum senin kalabalıkların, sessizliğinde o masal... saçlarının kırıklarından aktı bir gece/su-s aktı/ aktı... ve boğulurken anka/lar. gerçeğimdi kaf dağı. ve ben ki sevgilim olmayan sevgili; kıyılarında doğmuştum dağlarının doğmuş ve ıslanmıştım bilmem kaç yaşında/ysam o kadar/ıslak ki sen, eteklerinde beyaz papatya lekeleri doru bir atla/ uzaklaşmıştın kaçtın vurulduğunda. (nefes almalıyım/soluksuz) ilahi bir ayet kurtara bilir şimdi beni/içimden seni/herkesi... unutmak istiyorsun! ve uyumak avuçlarına toprak bulaşmış bir dere yatağı altında... bir gün yıkılacağından korkuyorsun/duvarlarının ki örüyorsun/ saçlarını tel/tel saklandığın yerden çıkma hiç. hiç! hayır, kızamık değil bahsi geçen bana bulaşan bir hastalık ne de demir/ avuç içlerimdeki merdiven korku -lukları nadasa bırakılmış toprak bu/ yanar ve kül... tenimde yanan/yüreğime sokulan bir ses şimdi... ve uyandırıyor inatçı ve derin uykularımdan... alıyorsun/ elimden / ellerini bir gece... boğazıma kadar sokuluyor sözcükler/ çelik… suya düş/müş gölge ve ışıkları açma/hiç. herkes kendi karanlığının içinde… (…) |