Sensizlik zamanları-3
Yine ağaçların soyunma zamanı. Göçmen kuşların vedasında mevsim. Sarıdan turuncuya renk cümbüşü umutlar. Aşk, içimde yakut rengi bir alev. Ve amansız özlemiyle gözlerin. Balım diyen sesinin, uzandıkça yiten ellerinin uzağına düştüm yine.
Bilirsin, bilirsin her sonbahar ayrılık vakti. Gecenin sessizliği melodisiyle inletirken hatıraları, seni hangi mevsimden çalıp da sarsam yüreğime? Mavi bir düş gibi gülüşünle gelirsin, bahardan. Bütün mevsimler bahar kesilir, sen gülünce. Bütün ağaçlar sen olur ansızın. Bütün bahar sen kokar baştanbaşa. Sesinle başlar aşkın dansı. Kulaklarımda yalnız bir ses, tek bir sözcük vardır, bilirsin. Ellerim bir tek senin ellerini tanır. Bir de kitapları ve kurşun kalemleri. Gözlerim bir tek seni bilir, bir de içime sakladığım yağmur bulutlarını… Ah! Uzakların, ayrılıkların öyküsü. Ah! Kerem’in yandığı Aslı, Tahir’in sevdiği Zühre, ben bir Mecnun’un Leyla’sı olmaya and içtim. Aşk şarabını yudumlarken yavaşça, sevdiğimin elini yüreğimin üstüne tuttum. Şimdi zamansız ayrılıkların acısı dağlarken yüreğimi, kuşlar yeni bir beste gibi seni söylesin kulağıma. Senin rengine boyansın gökyüzü. Ve ben rüzgâra fısıldayayım sana yazdığım şiiri: “üç harfe dokundum sessiz mi sessiz yeni bir halayı tuttu elimiz mendilimi okşadı arşın seması ses verdi dâra durdu kırk semahın turnası yedi gökte yedi renge boyandım elif oldum aşk oduyla yıkandım yedi gölü süsledi asumanın zühresi usul usul gülümsedi suda aşkın şulesi” Leyla akgül |