Gizli Çığlık
Bekliyordu,
Eli yüreğinde, tedirgin, bir o kadar ürkek, Nasıl da özlemişti aslında hiç tutmadığı o elleri, İster gibiydi aslında “O” da, Bekliyordu yine de, sabırla… Israrla… Razı edemiyordu gönlünü, kaldırmıyordu belki de artık, Ama konuşamıyordu da, Kalbi yerinden çıkacak gibiyken, Mazisi onu imkansızlıklara iterken, Aşk nasıl da kaplamıştı içini… Şekilden şekle giren suratı, birçok şeyi anlatır gibiydi, Eski gülüşünü suratına takınmak ister gibiydi, ümidini belki de, Ya o kaygı bedenini sararken korkusuzca, Mazi hüzünle dolduruyordu içini, beraber geçirilen o anlarla, Ama bir türlü susturamıyordu içindeki sesi, “Hayır!”, “Hayır!”. Sonsuz gibi geliyordu o dakikalar, Ebediyete bir yolculuk gibi… Nükseden bir ölümcül hastalık gibi, Sonsuzluğa sürükleyen bu dakikalar… İliklerine kadar hissediyordu aslında, Zorlanıyor, bir o kadar korkuyordu olacaklardan… Olan olacaktı aslında, ne kadar korksa da, ne kadar çabalasa da, Lanetlenmiş bir ömürdeki son dakikalar olabilirdi ama bunlar, Ama bir o kadar masum da… Mısralara dökmek istedi o sırada her şeyi, Ansızın, amansızca, aklına geldiği gibi, Mısralar anlardı belki, içindeki gizemi, korkuyu, sancıyı… Sustu… Eskisi gibi… Nedensizce… İsteksizce… Sustu… Elinde bir ateş vardı artık… Ve koca bir hüsran… İçini, elini yakan bir kor, Yoktu artık, yoktu “O”… “O”nsuzluktu bundan sonrası… Rast gele bir ömür yani… Umutsuzca, “O”nsuz… Mazi mi? Artık mazi de “O”, gelecekte, herşeyde “O”… |