KAYIP GÜL'ÜN BAYRAMI.....
Ey benim Kayıp Gül’ üm;
Her bir bayramın arefesinde nice güllerle örtülü bağıstanımda Kokunun o enfes ikliminden yoksun yaşadım hep Uzaktan seyre dalanlar, deli diyorlardı Kayıp Gül’ ün kokusuna meftun bir aşık diye Lakap takarak, sokak sokak geziyorlardı. Sana tutkun olan gönül bahçemi, hased edip çekiştiriyorlar Orada , üzerinde şakıyan o tatlı bülbül sesini Açıktan açığa işitseler bile Bayramın neşesini kendilerine saklayıp Bir çığırtkanlık yaparak Bülbül bize ait, sen de kimsin Sana da ne oluyor var git işine derken Sana olan aşkımı benden çalmaya Cüret ederken; Kendimi siper ediyordum Kurbanlık bir koç gibi. Ve kurban oluyordum uğruna. Sana olan her bir bakışım ve temaşam Benim için elmaslar hükmündeydi ama ‘Süresiz Bir Süre’ sözünü işitmiştim senden Aklım takılı kalıyordu yıldızların tepesinde. Çıkıp o ışıltılarıyla kalpleri eriten yıldızlara Ben de bir süre ölüyorum Kayıp Gül’üm diyecektim Ama diyemedim. Durma noktasına geldi, Titredi, vicdanım ve kalbim. Ey benim Kayıp Gülüm! Sen böyle basit sözlerle anlatılmazsın bilirim Sertlik yakışmazdı sana ama; Ne yapayım olsun, Öyle düştü bu bayram da talihime, şansıma. Şu cihan, böyle bir Kayıp Gül destanı görmüşmüydü acaba Öyle şimşekler ve gök gürültüsü olmuşmuydu paslı sinelerde Aşka muhtaç bütün gönüllerde. Sükutun sessiz çığlıklarını getiriyor şimdi Ney’ e üfleyen Bir garip Neyzen…. Rad meleği, o en aziz bulutları sürüyor ve de üflüyor Göz kırpıyor bulutların arasından renksiz gözleriyle Kayıp Gül’ ün o en temiz aşk denizinin üzerine. Derdest oldu şimdi bizi çekemeyenler Kurban etmeye teşebbüs eden Nemrud ruhlu şahsiyetler. Gözlerdeki perde yeniden aralandı Kayıp Gül’üm! Hayretler içinde geçmişin aşkları Öyle bir terennüm etti ki önümüzde Kader bir kez daha lehimize tecelli ederek Edilen tüm samimi dularımızın hürmetine belki de Sanki tüm akılları başından aldı. Öyle bir hal, öyle bir endam, öyle bir Kayıp Gül aşkı Bugüne kadar ne yaşanmıştı Ne de yaşanacaktı. Gül, Şen/Gül olmuştu artık, Şahidimizdi inceden inceye hem de. Sanki Padişahın fermanını eline alıp okuyordu Alemde ne kadar yaratılan cisim varsa hepsine Arz ediliyordu Allaha bu aşkımız, En masum hallerimizle, en edepkar vaziyetimizle Huzura çıkacaktık belki bu alemde Belki de baki olunan cennette. Kimbilir Ötelerin aşıkları Şöyle sesleneceklerdi; Bu hali bilir misin sen? Sen neredesin ben kimim? Nerdesin! Ve Ne zaman geleceksin…. Tek kişiye bir çağrı olarak görünsede bu Bir bir ruh olup bir düşünce haline vasıl olunmuştu. Ey benim Kayıp Gül’üm; Bu gönül şehrim, bu gönül bahçem şimdi suskun ve yalnız Kimsenin bilmediği ELMALIK TEPESİ namıyla şirin bir gönül mahremi caddesinde Belki nikah sözünün verildiği değişik mabedlerde Tenlerin zaman zaman değdiği O ılık nefeslerin bile şifa niyetiyle içildiği Mesafelerin uzunluğuna rağmen her bir hatıranla şimdi; O büyük şehrin kalabalık caddelerinden bana el sallarken gıyaben yokluğunla pençeleşmekte. Bütün maharetlerimle sana seslenirken buradan İklimler değişikliğe uğradı gezdiğin o sokaklardan Bir demet gül demeti yaptı sana Yeniden açmaya namzet; Hazan yapraklarından. Şimdi sana desem ki;Bir süre hala devammı etsin Yoksa İlk günkü gibi Kördüğüm aşkı mı istersin…. 13 Ekim 2013-Saat:10.55*Bursa |
tebrik ediyrom her zaman sağlıcakla kalın
Allah güç versin kaleminze ve yüreğinize.
bayramınız mübarek olsun.
huseyinalim tarafından 10/15/2013 11:37:30 PM zamanında düzenlenmiştir.