Yaşama’saydıklarım
Alemdeydim, el alemdim.
Ruhlar alemindeydim bir “söz” verdim Ödünç bir hayat aldım, düştüm zamana Ağladım, büyüdüm, yürüdüm.. Dokundu bir arzu, uykuya daldım; Aklım donuk, gözüm kapalı, dilim lal oldu Sisliydi gökyüzü pusluydu gözlerim Sonra melek geldi uyandım; Hicran mevsimiydi, yaralıydım Acılarım hayatımın kara delikleriydi Hangisine düşsem kayboluyordum Tekrara düşüp, defalarca acıyordum.. Geldin; yama sandım acılarıma sardım Acı/yanların daha çoktu, daha çok yandım.. Sen duman ben külken dokundu nuh’un tufanı Gökyüzünde sen, toprakta ben; kaybolduk.. Umdum bekledim, fazlalıklarımdı verdiklerim Beklerken yağmur yağdı, kül rengiydi damla Islandım; filizlendi başka hayat “dikenli bir gül” aldım; Güldüm; bir elin soğukluğunda solmayı bekledim. //Yüreğimin orta yerini nişan almış, Gökyüzüne sürülmüş bed/dualar. Siper olmuş anamdan aldığım dua, Düşünce yere, yerde kalmaz bu ah; bed/dualar// Her neyse; yaşamadan bilinebilir mi… Yürümeden nasıl gidilir hayatın sonuna Tutmadan kalırmı elde, artakalan mazi… Bakmadan görebilir mi göz, parlayan hayatı Duymadan kim anlayabilir bir yüreğin sesini Anamdır hep ağlayan/geri kalan hep yalan.. aklın uçtuğu yerde kadir olan, kor bir alev yandıkça dibe çöken elden ele, gözden yere, yerden yola düşen dün, bugün ve yarın değimli ! sonraya daha sonraya bırakılmış yorgun umutlar yokluğun karanlığında kaybolurken ruh acının tortusu kalır an’a ;acırsın.. perde perde iner; hüsran, hicran ve düş. Kanar can çekişirsin. Şimdi ölürsem;… şimdi ölürsem eğer…… Bir panik başladı, nasıl hızlandı birden zaman Adem geçti biraz önce buradan, elma vardı elinde.. bir zamanlar çocukmuşum, kavak yelleri esermiş.. bitmez dediğim zamanlarda yer içer gezermişim.. ne çok yarım kalmış ve ne çokmuş eksik olan şimdi; şimdi ölürsem eğer…… … ve birden bire hüzün asılır yüzüne. Hiç değişmeyecek sanılan değişir, biter, gider... Hayat kalır ortada, bitmeden yitmeden giden... İki damla gözyaşı bıraktım rüzgara, düşmeden toprağa bulut oldu umutlar, deli bir rüzgardı esen, o esti ben üşüdüm.... yağmur yağdı…. ‘zor olan ölmek değil sevmekmiş, her şey için zaman "an" kadar az ve sonrası gözyaşı kadar çokmuş’ Ne kadar güçlüyse öfkem o kadar çok uzaklaşıyor öteki ve büyütüyor saklandığı yerde kimliksiz gölgeyi... Dünki umudun bugünki pişmanlığında ana musallat olmuş nefsin yarına gidişi; ömrümüzde birikmiş böylece keşke ve iyiki... Eğer şimdi olsaydı o an: pişmanlık; … şimdi kurtuluşmu yarına aklımın estiği ! yabancılaşmış gözlerimiz, ruhumuzun sıcaklığına dalıverir ve sus gelir öylece kalırız kimbilir ‘umut’ işte belki vuslat bizim olur.. kim bilir,bilinmez elbet… ayrı yollarda yürümüşüz.. ayrı yerlerde büyümüşüz farklı rüzgarlar taramış saçlarımızı kolay kazanıp, zor yaşamışız kolay yaşayıp hiç kazanamamışız uzak kalıp yakın hissetmişiz yinede aynı güneş doğmuş üstümüze aynı gün batımında kırmızı gözümüzde yanmış gözlerimizde kalmış tanıdık bir kızıl, bir çiçek yangını, kelebek salgını.. bir orman uğultusu; koyu yeşilde koşan bir kaplumbağa ! rüzgarı okşayan kelebeğin kanatları.. bakınca tanımışız "tanışmışız" bir "es" girmiş araya; özne için bir yüklem yüreğimin sesi. zaman aralığında esneyen fiil susmuş hicranın cümlesinde gözlerimizde tüm ihanetleri aklamışız; ağlamışız.. yalnız kaldığımız karanlık yolculuklarda korku iz bırakmış kalbimize "güvensizleşmişiz" silmişiz hatırayı, gömmüşüz en sevdiğimizi toprağa. İki vaktin arasındaydı, her şey Har şey, hayatın tamamıydı; Doğumla ölüm arasıydı hayat Dünle bugün arasıydı hatıra Şimdiyle yarın arasında umut Ve bir nefes aralığındaydı son… ve sen ya da ben, biz hepimiz sığınmışken tüm kaoslardan varoluşunun gayesine, yine bir dal; daldan bir elma uzanır. Almasan aklın kalır, alsan için yanar.. ve sen ya da ben, biz hepimiz , yalnızlığa asil kılıflar geçirip, için için tükenişin kucağında serzenişe düşerken iyimiyiz … B.SUBAŞI Eylül 2013 |