OLUR
mahsun bir çehre
ötelenmiş sıradanlık ve tahminlere koşan zihinden atlar... ismi lazım değil, onu da zaman içinde yıkacak piru paklıklar... az ötede dur biraz ötede kendin ötelenmişlikte yenilgilerin yüzleşecek bir çehre ve öyle zannediyorum ki yüzülecek korkuların var çepeçevre... vakti değil bu esnada dediğin anda başlar en iştiyaklı şarkılar.. elinde kanun dilinde ıtriden bir gelecek çekinme sende söyle bilirsin gerçekler hep böyle; söylenecek... mavilere bürünmüş gözleri yeşil kadın elleri yanağında, mahsunca biraz beyaz yalanlardan kara bulutları takmış peşine de öyle gelmiş... ismi lazım değil sehirlerden bir şehir taş duvarlarında aranan deruni hisler onları oltalarıyla yakalamaya çalışır; prensler ve prensesler... aynı sıkılganlıklar aynı rutin işler hep aynı bakışlar ve gülüşler geç kalınmışlığın korkusunu ancak ufukta görünen güneşler yener.. rahatlamak derin solunan bir nefes derin derin odaklanmak ve de, isteklerinin çokluğu huzurunla senin aranda kalınca bir perde... yatsınamaz bazende kanıksanamaz kanılmaz istense bile bazı bazı pembe hayaller sırtını dönüp giden bir yabancılığın ayaklarına cila olur.. tebrik ederim sabrın için buralara kadar da geldin arayışın nedir bilmem ama olmayan yerde aranan her şey bir yalanın gizeminde savrulan devran olur... |