ŞAM ÇOK KUTSALDIRŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Müslim Karabacak
13 Eylül 2013/YENİ MESAJ GAZETESİ Meleklerin koruduğu diyar; ŞAM Yüce Allah kullarından dilediği kimseye merhamet eder, dilediği kimseye fazilet verir. Bazı bölgeleri bazı bölgelere, bazı ülkeleri bazı ülkelere, bazı zamanları da bazı zamanlara üstün kılar. Bütün bunlarda Allah’ın apaçık hikmetleri vardır. Kurtubi (rh.a.) der ki; “Yaratıcı olan Allah dilediğini yapar, dilediğine fazilet verir. Onun işleri için bir sebep yoktur, onun işlerinde bir kısıtlama da yoktur. Aksine dilediğini hikmetiyle yapar, bu hikmet bazen görünen olur, bazen de görünmeyen.” Şam ve Şam Halkının ve fitne zamanında Şam’a hicret etmenin fazileti hakkında Hazret-i Resûlullah’ın (aleyhissalatü vesselam) sünneti birçok hadislerle doludur. Âlimler onun hakkında özel telifler hazırlamışlardır. “Şam bölgesi, şanı yüce, Resûllerin ve Nebilerin diyarı, salihlerin merkezi, faziletlilerin arzusu, ilk kıblenin bulunduğu, mahşer ve miraç yeri, mukaddes bir toprak, faziletli bir mevzi, yüce bir hudut, Hazret-i İbrahim’in (aleyhisselam) hicret yeri, peygamberlerin gönderme sahnesi ve daha nice açık faziletler diyarı bir yerdir.” Şam’ın Sözlük Anlamı: Şam kelimesi, Arapçada sakin hemze ile yazılan الشَأْم (Şe’m) kelimesi ve üstün harekeli hemze ile yazılan الشَأَم (Şe’em) kelimelerinden, lehçelerinden gelmektedir. Onun üçüncü bir lehçesi de hemze ile değil elif ile yazılan الشَام (Şam) kelimesidir. Şam kelimesinin türevleri “اليَدُ الشُّؤْمِي” “El-Yed-üş Şu’mi” den alınmış ve “sol el” anlamına gelmektedir. Böyle bir isim verilmesinin nedeni kıblenin (Kudüs’ün) soluna düşmesinden dolayıdır. Denildiğine göre birbirine yakın birçok köyün bulunması vücuttaki benlere benzetildiğinden bu adı almıştır. Bir başka görüşe göre de bu bölgeye gelen ilk kişi Hazret-i Nuh’un (aleyhisselam) oğlu Sam olduğundan dolayı bu ad verilmiştir. Zira Sam’ın Süryanice adı Şam’dır. Şam, Arap yarım adasının Kuzey Batı bölgesine verilen addır. Şam’ın Sınırı: batıda Akdeniz, doğuda Akabe Körfezinin “Eyle” kırsalından Fırat Nehrine kadar, kuzeyde ise Toros dağlarının eteklerinden başlar, güneyde Mısır’ın Ariş’inde sona erer. Şam Hakkında Sabit olan Faziletler hem çok hem de çeşitlidir Bunlardan bir kaçı; 1- Şam, Yüce Allah’ın mübarek kıldığı bölgelerden biridir. Kur’an-ı Kerim, beş ayeti kerimede Şam’ın mübarek bir belde olduğuna işaret eder. Birincisi: “Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir” (İsra Sûresi,1. ayet) İmam Taberi der ki: “çevresini mübarek kıldık” ayeti, “bölge sakinlerinin maişetlerini, azıklarını, ekinlerini, ağaçlarını bereketli kıldık” anlamına gelir. Kuşkusuz Allah (c.c.) bölgenin sularını, ağaçlarını, meyvelerini, verimliliğini artırarak toprağını, bol ve helal kılarak rızkı, ilim ve peygamberlik vererek kişilerini, dürüstlük hasletini vererek davranışlarını, güzel ahlak cesaret ve yardım severlik hasletini vererek kararlılıklarını ve böylece tüm hallerini mübarek kılmıştır. İkincisi: “Biz, onu ve Lût’u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık” (Enbiya Sûresi, 71. ayet). Taberi der ki: “Bu ülke Şam’dır ve Hazret-i İbrahim’in (aleyhisselam) kavmini ve kavminin dinini terk ederek Şam’a hicret etmiştir.” Devamında “bütün âlimler arasında Hazret-i İbrahim (aleyhisselam) Mekke’ye gidip orada Kâbe’yi inşa etse de, oğlu İsmail ve annesini oraya yerleştirse de ne kendisi ne de Hazret-i Nuh (aleyhisselam) Mekke’ye yerleşmemiş, onu vatan edinmemiş olduğu, Irak’tan Şam’a hicret ettiği ve yaşadığı dönemde mezarının Şam’da olduğuna dair herhangi bir tartışma bulunmadığını” söyler. Taberi, “bu ülkenin Şam olduğunu ve Hazret-i İbrahim’in (aleyhisselam) kavmini terk ederek Şam’a geldiğini” söyler. Üçüncüsü: “Süleyman’ın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle bereketli kıldığımız yere doğru eserdi. Biz her şeyi biliriz” (Enbiya Sûresi, 81. ayet). Şüphesiz ki bu yer Şam’dır. Çünkü “rüzgâr, Hz. Süleyman (a.s.)’ın yurdu olan Şam topraklarına doğru esmiştir.” Dördüncüsü: “Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (Yahudileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu ve batı taraflarına mirasçı kıldık” (Araf Sûresi, 137. ayet). “Bilindiği gibi Firavun Kızıldeniz’de boğulduktan sonra İsrail oğulları, Şam’ın doğu ve batı topraklarına varis oldular.” Beşincisi: “Onların yurdu ile içlerini bereketlendirdiğimiz memleketler arasında kolayca görünen nice kasabalar var ettik” (Sebe Sûresi, 18. ayet). Allah’ın bereketli kıldığı kasabalar, Şam’ın kasabalarıdır. İbn-ü Kesir der ki: “Mücahit, Hasan-ı Basri, Said bin Cübeyr, Katade, İbnu Zeyd ve diğerleri bu kasabaların Şam olduğunu söylerler. Zira onlar, Yemen’den Şam’a doğru birbirini takip eden kasabalarda yolculuk ediyorlardı.” İşte bunlar Yüce Allah’ın Şam toprakları hakkında söz ettiği beş ayettir. Hz. İbrahim’in (a.s.) hicret ettiği, Allah Resulünün (s.a.v.) miraca çıktığı, İsrail oğullarının göç ettiği, Hz. Süleyman’ın (a.s.) memleketinin bulunduğu, Sebe halkının yolculuk ettiği, Allah’ın (c.c.) bereketli olarak nitelendirdiği Şam topraklarıdır. Ayrıca Yüce Allah’ın, üzerinde Musa (a.s.) ile konuştuğu, Tur suresinde “İncire, zeytine, Tur-i Sina dağına, yemin ederim ki…” diye yemin ettiği yerler de Şam topraklarında bulunur. Mescid-Aksa da bu topraklardadır. İsrail oğullarının peygamberlerinin gönderildiği, İbrahim’in (a.s.), hicret ettiği, Peygamberimizin (s.a.v.), gece yürüdüğü, miraca çıktığı yer de bu topraklarda bulunur. Hazret-i Resûlüllah (aleyhissalatü vesselam) Şam’ın bereketli olması için şu duayı yapmıştır: “Allah’ım Şam’ı bize bereketli kıl, Allah’ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah’ım Şam’ı bize bereketli kıl, Allah’ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah’ım Şam’ı bize bereketli kıl, Allah’ım Yemeni bize bereketli kıl”, sonra üçüncü veya dördüncü defa tekrar edince Sahabeler dediler ki: “Ey Allah’ın Resulü, Irak’ı da bize bereketli kıl dersek olur mu? Allah’ın Resulü (s.a.v.) dedi ki; “Orada depremler, fitneler çok olacak ve Şeytan’ın boynuzu orada ortaya çıkacaktır.” (Buharı: 1073, Tirmizi: 3953, Taberani, Mu’cem-ül Kebir’de: 12/384, Metnin lafızları ona aittir). (Not: Bu yazı Muhammed Salih EL-MÜNECCİD’in “Tubâ liş-Şâm adlı eserinden özetlenmiştir.) Müslim Karabacak 19 Eylül 2013/YENİ MSAJ GAZETESİ Rahmet ve bereket diyarı; ŞAM (II) Şam bir diyarın ismidir. Hudutları içinde birçok Rahmanî tecellinin vuku bulduğu bir diyar… Yazının tümünü okuduğunuz zaman bu hakikati çok daha müdellel okumuş ve öğrenmiş olacaksınız. Bir önceki yazımızda hangi bölgenin Şam diyarı olduğunu beyan etmiştik. Bizim bugün Şam diye bildiğimiz yer Suriye’nin başkentidir. Oysa onun adı Dimeşk’tir. (Batı dilinde Demascus) Dimeşk, bir rivayete göre “dem/kan” ve “aşk” kelimelerinden oluşmuştur. Bir başka ifadeyle “dem şakke”, yani “kan yardı” demektir ki, Habil’in kardeşi Kabil tarafından akıtılan kanının toprağı yarıp akmasını anlatır. Nihayeti bunlar birer rivayet. Peygamber (aleyhissalatü vesselam) Şam’ın bereketli olması için duada bulunmuştur. İbni Ömer’den (Allah O’ndan razı olsun) rivayet edildiğine göre Peygamber (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurdu: “Allah’ım Şam’ı bize bereketli kıl, Allah’ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah’ım Şam’ı bize bereketli kıl, Allah’ım Yemeni bize bereketli kıl, Allah’ım Şam’ı bize bereketli kıl, Allah’ım Yemeni bize bereketli kıl”, sonra üçüncü veya dördüncü defa tekrar edince Sahabeler dediler ki: Ey Allah’ın Resulü, Irak’ı da bize bereketli kıl dersek olur mu? Allah’ın Resulü (s.a.v.) dedi ki; “Orada depremler, fitneler çok olacak ve Şeytan’ın boynuzu orada ortaya çıkacaktır” (Buharı: 1073, Tirmizi: 3953, Taberani, Mu’cem-ül Kebir’de: 12/384, Metnin lafızları ona aittir). Buradaki bereket, hem dini hem de dünyevi işlerdeki bereketi kapsayan bir berekettir” der. İbn-ü Recep El-Hanbelî der ki; “Bil ki Şam’daki bereket, hem dini hem de dünyevi bereketi kapsar. Bundan dolayıdır ki mukaddes topraklar olarak anılmıştır.” (Mecmu’-ül Resail-ü İbn-ü Recep, 3/224). El-İzz bin Abdusselam der ki: “Peygamberin (aleyhissalatü vesselam), önce Şam hakkında bereket duasında bulunması sonra Yemen hakkında bereket duasında bulunması başka bir hadiste Yemen halkını övmüş ise de Şam’ın Yemen’den daha faziletli olduğuna işaret eder. Çünkü başlangıç, en önemli olanla başlar sonrakiyle devam eder.” (Terğib-ü Ehl-il İslam fi Sukna-ş Şam, İzz bin Abdusselam, sh:34). Ka’b’dan rivayet edildiğine göre der ki: “Yüce Allah Fırat’tan Mısır’ın Ariş’ine kadar Şam’ı bereketli kılmıştır” (Mecmu’-ül Resail-ü İbn-ü Recep, 8/434). Allah (celle celalüh) kendi kitabında bazı şanı yüce yerlere yemin eder ki bu da o yerlerin büyüklüğüne işaret eder. Zira Allah (celle celalüh) ancak şanı yüce olan bir şeye yemin eder. Örneğin; Allah (celle celalüh) şöyle der: “İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emin beldeye yemin ederim ki…” (Tin:1-3) Hafız İbn-i Kesir der ki: “Bazı âlimler dediler ki; işte bunlar, üç önemli yerlerdir. Yüce Allah bu yerlerin her birinde ululazm ve büyük dinlerin sahiplerinden birer resul ve nebi göndermiştir. Birincisi: Tin ve Zeytun’un yeri: Yüce Allah’ın, Meryem oğlu İsa’ı (aleyhisselam) gönderdiği yer olan Beyt-ül Makdis’tir (Kudüs). İkincisi: Sina dağı Tur’dur; Yüce Allah’ın, İmran’ın oğlu Musa’yla konuştuğu Tur-i Sina’dır. Üçüncüsü: Mekke’dir; Yüce Allah’ın Hz. Muhammed’i (aleyhissalatü vesselam) gönderdiği ve ona sığınan bir kimsenin güvende kalacağı Emin Beldedir” (İbni Kesir Tefsiri, ( 8/434). İbn-ü Recep El-Hanbelî der ki: “İbn-ü Abbas, Mücahid ve diğerlerinin de dediği gibi hiç şüphesiz Kur’an’ın sözleri, yenilen İncir ve Zeytun’a açık bir şekilde işaret ediyor. Lakin bazen Kur’an’ın sözleri, yeryüzündeki Tin ile Zeytun’un bulundukları yerlere işaret eder. Çünkü Tin ve Zeytun, kutsal olan iki yerin yanında bulunduklarından onlardan söz edilmeleri bunun bir kanıtıdır. O iki yer de Tur dağı ve Emin olan belde’dir. Bu yerler, yeryüzünün en kutsal yerleridir. Zira tabi olunan dinler, büyük Peygamberler bu yerlerde ortaya çıkmışlardır. İsrail oğullarından olan peygamberlerin çoğu Şam’da idiler. Şam, Tin ve Zeytunun bulunduğu topraklardır. İsa’nın (aleyhisselam) peygamberliği burada zuhur etmiştir. Yüce Allah’ın Musa (aleyhisselam) ile konuştuğu Tur-i Sina dağı burada bulunmaktadır. Vahyin ilk başladığı yer de Emin beldedir. Bu beldede Hazret-i Muhammed’e (aleyhissalatü vesselam) vahiy inmiştir. İşte bu üç büyük peygamberlik, peygamberliklerin en büyüğü, dinlerin en büyüğüdür. Müfessirlerden bazıları, “Tin ve Zeytun’dan maksat yenilen incir ve zeytindir” demişlerdir. Bu görüşleri, incir ve zeytinin bol bulunduğu yere işaret etmesi açısından doğrudur. Çünkü Şam genellikle incir ve zeytinin bol bulunduğu yerdir. Kim “Tin’ın” Şam olduğunu, “Zeytun’un” da Kudüs Mescidi ve Filistin olduğunu söylerse, Şam’ın ve etrafının genellikle incir, Filistin ve Kudüs’ün zeytin beldesi olması itibariyle söylediği doğrudur. Kim de “Tin” ve “Zeytun’dan” maksat Şam ve Kudüs dağıdır derse bu dağların incir ve zeytin toprakları arasına girdiğinden söylediği doğrudur. Kim de “Tin” ve “Zeytun’dan” maksat Şam’ın Dimeşk Mescidi (Emevi Camii) ve Kudüs Mescididir derse bu iki mescit Şam topraklarının en kutsal ve şanı yüce iki mescidi olmasından dolayı dediği doğru kabul edilir” (Mecmu’-ül Resail-ü İbn-ü Recep, ( 3/253 ). Müslim Karabacak 21 Eylül 2013/Yeni Mesaj Gazetesi Rahman’ın meleklerinin koruduğu diyar; ŞAM (3) vZeyd bin Sabit’ten (Allah O’ndan razı olsun) rivayet edildiğine göre kendisi şöyle der: Biz Allah Resulü’nün yanında, Kur’an ayetlerini bir araya getirirken, Allah Resulü “Şam’a ne mutlu” dedi. Neden? Ey Allah’ın Resulü dedik. Allah’ın Resulü (aleyhissalatü vesselam) “Çünkü Rahman’ın melekleri onun üzerine kanatlarını açmışlar” (Ahmet bin Hanbel (21096), Tirmizi (3954)) dedi. Bir başka rivayet ise: “Şam’a ne mutlu! Şam’a ne mutlu! Şam’a ne mutlu!..” şeklindedir. Hadis-i şerifte geçen “tuba li-ş Şam”; “Şam’a ve Şam halkına ne mutlu” anlamındadır. Hadiste geçen: “Rahman’ın melekleri onun üzerine kanatlarını açmışlar” tabiri; “bereketleri üzerine indirerek, eziyet ve zararlı şeylerden koruyarak onu kanatlarıyla sarmışlar, kuşatmışlar” anlamındadır (Feyd-ül Kedir, (4/274)). Şam, Allah’ın yeryüzünde seçtiği kutsal topraklardır. Allah hem Şam’ı hem de halkını korumayı üstlenmiştir. Bu sebepten dolayı Şam’da oturmak ve Şam’a hicret etmek tavsiye edilmiştir. İbni Havale’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurdu: “Öyle seviyeye geleceksiniz ki sizin yeni ordularınız olacak, bir ordu Şam’da, bir ordu Yemen’de, bir ordu da Irak’ta olacak.” İbni Havale der ki: “Ey Allah’ın Resulü! Şayet o döneme kavuşursam bana nereyi tavsiye edersin?” Allah’ın Resulü dedi ki: “Sana Şam’ı tavsiye ederim. Çünkü Şam, yeryüzünde Allah’ın en hayırlı topraklarındandır ve Allah’ın en seçkin kulları oraya gitmeyi isteyeceklerdir. Ama burayı değil de başka bir yere gitmek isterseniz size Yemen’i tavsiye ederim, size verilen su kaynaklarından içiniz. Allah (c.c.) bana Şam ve Şam halkını korumayı vaat etti” (Ebu Davud). Tıbbî der ki: “(bunu istemezseniz) sözü, sanki azarlama veya değiştirme anlamına gelmektedir. Yani, Ey Araplar! Eğer Allah’ın sizin için seçtiği yeri istemezseniz, kırsal yer olan memleketinizi, doğum yerlerinizi seçerseniz, böyle bir durumda size Yemen’i tavsiye ederim. Onun su kaynaklarından içiniz, çünkü onun suları sizin kırsal yerlerinizin sularından daha iyidir. (Mırkat-ül Mefatih, (9/4042) Bundan anlaşılıyor ki Şam’ı tercih etmek daha iyidir. Yemen ise zor durumda kalınırsa tercih edilmelidir. Ahmed bin Hanbel, (20365 nolu hadis) şöyle rivayet eder: “Sana Şam’ı tavsiye ederim, sana Şam’ı tavsiye ederim, sana Şam’ı tavsiye ederim, kim burayı istemezse Yemen’e gitsin, onun su kaynaklarından içsin, ancak Allah bana, Şam’ı ve Şam halkını koruyacağına dair söz verdi.” Bunun anlamı; Allah Şam’ı ve Şam halkını korumayı, kâfirlerin zararlarından, işgallerinden, öyle ki bütünüyle yakıp yıkılmasından korumayı bana garanti etti/verdi. (Mırkat-ül Mefatih, (9/4042) Ebu İdris El-Havlani, bu hadisten söz ederken derdi ki: “Allah kimi korumayı üstelenirse artık onun için bir kaygı yoktur.” İzz bin Abdusselam der ki: “Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) bu sözleriyle Şam ve Şam halkının Allah’ın kefaleti, koruması, gözetimi altında olduğunu haber verir. Allah kimi korursa artık onun için bir kaygı yoktur.” Ebu Davud, Ahmed bin Hanbel’den şöyle bir söz nakleder: Allah’ın Şam ve Şam halkını koruması altına aldığına dair bu hadisler ve benzerleri kendisinden sorulur. Dedi ki: Bu konuda ne kadar da çok hadis varit olmuş! Hudutlarla ilgili olabilir mi acaba? Hayır dedi” (Mecmu’ Resail-ü İbn-ü Recep, (3/185)). İbni Hide’den rivayet edildiğine göre; kendisi der ki: “Ey Allah’ın Resulü bana nereyi emredersin?” dedim. Allah’ın Resulü (aleyhissalatü vesselam) “Eliyle Şam tarafını göstererek işte burayı tavsiye ederim” dedi” (Tirmizi (2192)). İbrahim bin Edhem, Ata El-Horasani’den rivayet ettiğine göre El-Horasani der ki: “Ben Horasan’dan çıkmayı dilediğimde orada bulunan ilim ehline danıştım. Çocuklarımla birlikte nereye gitmemi tavsiye edersiniz?” dedim. Onların tümü bana Şam’ı tavsiye ettiler. Sonra Basra’ya geldim. Orada bulunanlara danıştım. “Çocuklarımla birlikte nereye gitmemi tavsiye edersiniz?” dedim. Onların hepsi “Şam’a gitmeni sana tavsiye ederiz” dediler. Sonra Kufe’ye geldim, orada bulunan ilim ehline danıştım. “Çocuklarımla birlikte nereye gitmemi tavsiye edersiniz?” dedim. Orada bulunanların hepsi, “sana Şam’a gitmeni tavsiye ederiz” dediler. Sonra Mekke’ye geldim, orada bulunan ilim ehline danıştım. “Çocuklarımla birlikte nereye gitmemi tavsiye edersiniz?” dedim. Orada bulunanların hepsi, “sana Şam’a gitmeni tavsiye ederiz” dediler. Sonra Medine’ye geldim, orada bulunan ilim ehline danıştım. “Çocuklarımla birlikte nereye gitmemi tavsiye edersiniz?” dedim. Orada bulunanların hepsi, “sana Şam’a gitmeni tavsiye ederiz” dediler.
Allah korusun bizi, neler oluyor öyle
Geçek Müslümanlara, hiç yakışır mı böyle Kan akıyor durmadan, bu Kur’an’a aykırı Gelin barış edelim, gel Allah için söyle. Hak-hukuk mutlak olsun, kimse mağdur olmasın Hatta mümkünse barış, tek-bir savaş kalmasın İslamiyet barışsın, Allah aşkıyla coşsun Nur yağsın tüm aleme, kul gaflete dalmasın. Allah aşkına söyle, Şam çok kutsaldır, neden? Melekler koruyacak, uymalı canlı beden Uymayan şeytan olur, karşı gelirse emre Her mutlak emir farzdır, Allah’tır sözü eden. Emanetler kutsaldır, Allah emri olunca Dışına sapan varsa, lanetlenir can solunca Ne olur hiç kıymayın, hepimiz kan kardeşiz Allah aşkıyla dolsun, can vadesi dolunca. |