KörebeSen; Yutkunup susmaya ant içmiş kadın… Susma! Sen sustukça çoğalacak Dert dolu kelimelerin satır başları. Suskunluğunla, Haklı zannedecek kendini yanlışlar Her biri doğru yolundan çıkıp, Bir ok gibi hayatına batacaklar… Sen; Irgatların aç nefesini Nefsine biley yapan, Kendi derin kederlerini unutup, Bir taşımlık aşını, Dostuna düşmanına ikram eden kadın… Susma! Kan taşıyor dizelere vurgun yemişliğin Kederden soluyor saksıdaki çiçeğin Yıldızlar kayıyor gözlerinden bir bir Düşlerinde yitiyor, Daha bugünden geleceğin… Sen; Dayanma gücünü evlatlarından alan, Aldığın her nefesi Onlara borçlu olduğunu düşünen kadın… Söyle, Bu derbederlikte, Nasıl bulacaksın kendini? Şimdi hangi takvimin can yakıcı iklimindesin? Susma! Beni bırak, Kendine itiraf et, Sen sende neredesin? Elif SEZGİN |
Evet Sevgili dost..Şiir yazmak için elinize kalemi alıyorsunuz.
Ama kelimeler kaleminizde düğümlenip kalıyor ve sevdadan dolayı sayfalar bomboş kalıyor.
Aşk sizin bileklerinizde derman, kaleminizde güç bırakmıyor adeta.
Daha sonra sevgiliniz kaleme hakim oluyor ve şiiri bir bakıma o yazdırıyor.
Belki şiir tamamen o oluyor.
Sevda yüklü bulutlar üzerinize çöküyor bir nev-i ve o sevda size ilhamlar sunuyor..
''Şimdi hangi takvimin can yakıcı iklimindesin'' mısrası bunun ispatıdır..
Güzel bir imaj. Farklı bir ses. Duru bir söyleyiş..
Hani şiir diye muğlak ve tumturaklı bir tarza kaçmamışsınız.
Bir arı su gibi örmüşsünüz şiiri..
Kristalize olmuş duygularınıza lafzın kalın kesif gömleğini değil
kalp tezgâhınızda dokuduğunuz şeffaf elbiseyi giydirmişsiniz.
Buna da özü sözüne, mânânın zarfa uygunluğu diyebiliriz...
Selâm ve sevgiler...