DİLİMİN UCUNDA
bu isimsiz bir yabancının hatıralarıdır
sana tanıdık gelecek ama hatta belki sen yakından tanırsın dilimin ucunda söyleyemiyorum ben bu haldeyken sen bile demiyorsun... hani üç dönmez sapağındaydık ta iki sokak altta mahalle çeşmesi vardı bu garip o yabancıyla en çok orda karşılaşırdı.. evleri iki katlıydı iğde ağaçları vardı evinin önünde hani gelecek dilime ama ismi lazım değil de diyemiyorum şimdi sende yardımcı olmuyorsun bana... hani eee unnab gibisinden sesler çıkarıyordu sonraları anlamıştık lal olduğunu desenli bir bastonu vardı ilk baktığında korkmuştum, gözleri iriceydi hay Allah müstehakını versin sen nasıl tanımadın o kadar lakırdıdan sonra.. benim dilimin ucunda ama sende tık yok.. ne zaman gitsem ona elinde hep uzun dalga radyosu vardı tahran radyosundan gülam be güncan çalardı saçları biraz uzunca sakalı kocamandı ya yer yutasıca hala hatırlamadın mı? dilimin ucunda aslında bir jeton düşse sen hala bilme emi hala garipse!.. hani torununa aşıktın sen, koşardın peşinden ben bir misafirinin kızına aşıktım o bilmeden... ara sıra gelirlerdi onlar nesi olurlardı hala öğrenemedim onu seyretmek için bakkala diye çıkardım o yabancı anladığından bıyık altından gülümserdi.. arkadaş sana da birini sormaya gelmiyor ha benim tanımamam neyse ne de, sen nasıl tanımadın dilimin ucunu ısırsam o konuşur beni sanırdım dilimin ucundaki bu yabancıdan utanırdım... bir gün sokakta verdi bana bunları bir radyo,bir fener ve bir kadın fuları.. fenerin içinde eski yazıyla yazılıp yuvarlanmış kağıtlar radyonun üzerine yapıştırılmış bir not var ’konuşamıyorum bana yardım edermisiniz’dostlar.. bu gün gördüm ki o yabancı gidiyor hayır o değil giden; bir tabut yürüyor... ne o kızın ismini öğrenebildim ne de kendi adını oysa ki senle ben duyardık onun feryadını.. ya arkadaş yürü git insan tanımaz mı bilmez mi benim dilimin ucunda da senin diline gelmez mi? günlerden perşembe aylardan eylül bakardı bize uzaktan melül melül ne ayıp arkadaş bu hal hem de zül ismi yabancı kaldı hatırımda, üzül de üzül... onu iyi tanırdım ve de anlardım iki sokak öteden hep yardımına koşardım.. ismini öğrenmeye hiç ama hiç çalışmadım, kimse pek sevmezdi ama kimseciklere uymadım o misafiri hep bekledim hiç yorulmadım o misafir gelmedi ama yabancı gitti o değil aslında evlerinin önünden bir tabut çıktı gitti.. neyse ismi lazım değil o yabancının onu değil de sana o misafiri soracaktım.. madem unutmuşsun, korktum şimdi senden korkum aslında unutulmuşluk; gibisinden... |