yarin eylül mügene o bozkırlara gider miyiz günün birinde ben başımdan karları sıvayıp sen ar’larından arınıp bütün yanmış anı defterleri ellerinde bir de saçlarına değmeye görsün ne güzel alıç kokarsın eylülde salkımlarına bakarız okul bahçesine diktiğimiz söğütlerin kaç ayrılık demlenmiş sarılarında yüzsüzlük ederim tutarım omuzlarından eğerim dağları zirvelerinden öylece gireriz sana ilk yazmanı aldığım bakkala avuçlarla alırım akideyi camlı kutularından aç derim eteklerini maskaralığıma gülersin belki sileriz içimizden kanımıza girmiş şehirleri kahkahalar atarak geçeriz değirmen yolundan durur mu ki acep kalaycının ocak karası bunca yağmurdan sonra silinmemişse siyahlıkları ne sen bana soru sor ne de anlamlı bakayım ben sana bile bile geçelim kasabanın en işlek caddesinden ne sende miralay baba ne bende eski sevda tanıyan da yok üstelik ne okullar açılacak ne müdürler kızacak büsbütün ömrümüz tatildeyken kim korkar ki eylülden kasım |