5
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
2007
Okunma

saniyede yirmi dört kare çocuklaşıyoruz bazen
ağlak bir dil bekliyor bizi bir üst katımızda
kıskıvrak yakalanıyoruz bazen zehirli bir sessizliğe
pilli bir bukalemunla oynuyoruz geceleri
-rastgele karalanmış boyama kitapları hiç yaşlanmaz aslında-
düşlemekten helak olmuş bir kum torbası oluyoruz bazen
ağaçla kök arasında bir yerlerde kayboluyoruz ansızın
sterilize edilmiş hatıralarla dolduruyoruz küvetimizi
biraz fahir atakoğlu koyuyoruz, yumuşasın diye sertlemiş sancılarımız
kapıyı da sıkı sıkı kilitliyoruz ki, hıçkırıklarımızın kimliği belli olmasın diye
suyun içinde bir kitap, ama kupkuru :
"tek derste alternatif arınma"
kırık bir dudak aforizması sana :
yanılmak, yenilmek değildir
belki, seninle hiç oynamadık daha keşkeler panayırında
daha hiç ölü atlara binip, kahkahalarla ağlamadık daha
ya da içimiz sızlarken dönme dolaplar döndürmedi başımızı
ama ayrı ayrı öldük o renksiz korku tünellerinde
eğer bir gün
o mukaddes kalbini yerde görürsem
bil ki, alır, üç kere öper alnıma dayarım
tüm sevdiklerimize günah yazılmasın diye
saniyede yirmi dört kare hatırlıyorum bazen
yanağıma giydirdiğin ıslaklığını
evet, derin yırtmaçlı bir gecedeyim şimdi
çok ayıp değil mi, tüm siyahım görünüyor
sonra televizyonu açıyoruz düş sersemi
bir mindere gömülüp, izlemeye başlıyoruz kendimizi.
Oktay Coşar
5.0
100% (3)