YAVRUM CÜNEYT'EBugün Rahmetli Cüneyt’imin 19. ölüm yıl dönümü.... Ona yazdıklarım... Lütfen ona dua edin. Beni bağışlayınız... Kederime ortak ettiğim için... KUMRAL SAÇLARINI OKŞADIM YİNE... Kumral saçlarını okşadım yine, sâkin uykulara dalan bebeğim… Öperken alnından gülümse bana, gülümse de yine, güldür meleğim… Saracak yine kolum seni sıkıca, gelirim usulca, bir gün bunu bil, Sakın sessiz durma, konuş benimle, ağlamak yok sakın, gözlerini sil… Bilinmez sırası bu yolculuğun, bembeyaz bir köşktesin, rüyamda gördüm, Oysa büyük vuslat yüce Allah’a, bilmezdim sırrı önce, sanki bir kördüm. Huzurla dolsun için, kalbimizdesin, öyle bir köşen var ki güller içinde, El ele tutunarak bir kafes ördük, dualar söyleyen bülbül içinde… Bizi duyar gibi, gülümse her gün, her gece, hep sana sesleneceğim, Öperek resmini, hasretle yine, güzel hayâlinle besleneceğim… 27 Ağustos 2012 Canım oğlum Cüneyt’im, huzur içinde yat. Halenur Kor YÜREK DOLUSU DUALAR SENİN... Derin bir sessizlik, Mahzun sükûnet, Sivas’ın tepedeki sessizlik şehrinde. Yüreği yaralı kederli baba, Ve ateşler üstünde yürüyen Zavallı ana… Yavaş yavaş yollarda ilerlediler, Gözleri taradı sessiz taşları, Bükülmüştü acıyla yorgun başları… Yüreğe saplandı o paslı bıçak, Titrediler o bitmeyen acıyla, Düşer gibi yavaşça iliştiler Mermerin ucuna, eğik başları. Döküldü kum gibi tüm duyguları, Sessizce yuvarlandı gözlerinden yaş Acıya gark eden sessiz yığına… Mezar taşına sarıldı anne, Kollarıyla yavrusunu sarar gibiydi, Kokladı kokusunu duyacak gibi, Seslendi, ‘Ah yavrum, bak bağrımdasın, Yine o eski günlerde gibi… O kumral saçını koklar gibiyim, Görüyor gibiyim o sıcacık bakışını, Bilirim yüce Mevlâ’m merhametiyle, Sarıyor, benden çok sevgiyle seni… Sana kardeşlerinden selâm getirdim, Yürek dolusu dualar senin, Gel ipek teninden bir kez öpeyim, Tebessümünü gördüm, yine nâzenin… O gül kokun evimizden asla gitmedi, Yitmedi hayâlin, hep aramızda, Resmine bakıp da iki yeğenin Öpüyorlar görmüş gibi, titrer mi tenin? ’ Yavrum, kurumuş susuz su kaplarına Gözümdeki yaşı döktüm, içmesin kuşlar, Bağrımdan düğüm düğüm hasreti koydum… Ana yüreğimden, anne dilinden Bin bir çiçek açan filizlere bak, Eşip toprağını sevgiyle diktim, Gözyaşlarımla suladım, dualar ettim. Kaldırıp gözlerimi babana baktım, Acısı gözlerinde alev almıştı, Yavrusunun başında donup kalmıştı. Onun da yüreği kavrulur, yanar, Keşke benim gibi dökebilse o da yaşını, Taş gibi oturmuş içine acı, Kim bilir nasıl da kahreder sancı. Hani bir türkü var, yürek titreten, ‘Açtımola şu Sivas’ın gülü, yaprağı, Çekti bizi bu yerlerin suyu, toprağı’ Sanki senin için yakılmış gibi, Çekmiş bu yerlerin toprağı seni. Yine sağ olursam, geleceğim, bil! Burada emanetsin önce Allah’a, Sonra rüyamdaki gibi, biraz ötende Toprağın altında yatan atana… Birkaç gün daha buralardayım, Gitsem sanma ki ayrıyım senden. Yüreğimin yanan kor ateşinin Küllerinde soğutup yanan bağrımı, Güllere sarıp da saklarım seni… Allaha emânetsin, gideyim şimdi, Hadi o nur yüzünden yine öpeyim, Yüreğimi sana koyup gideyim… Halenur Kor Bebeğim Benim... Yavrum Cüneyt’ime.....................................HÂTIRA BEBEĞİM BENİM... 9 Haziran 1973...Eskişehir Hava Hastanesi...Ne zor bir gece geçirdim... Kucağıma getirdiler. Sıcacık bir kundak. İçinde yumuk yumuk bir bebek... Kırmızı yüzlü. Burnu şişmiş. Çirkin... Kucakladım...Allah’ım! Bu benim bebeğim... Nasıl istememişim ben bunu? İki küçük çocuğum daha var. Olsun, üç olsun... Sevgisi daha doğmadan sarmıştı, ama, kollarıma aldığım zaman, o mis kokusu, süt arayışı, içimi, sımsıcak annelik hisleriyle dolduruverdi... Sarıldım...Bebeğim benim... Kulağına, Ahmet Cüneyt diye seslenip, ismini koydular. Uslu, sâkin bir bebek. Anne kuzusu... Aylar geçiyor...Büyüyor...Hep peşimde... Sol eliyle çok güzel resimler yapan, solak bir delikanlı. Sarıya çalan saçları, koyu kahve gözleri, simsiyah kaşları var. Benim ve babasının aksine daha uzun boylu. Dedesine çekmiş...Yakışıklı oldu.... Seneler ne çabuk geçiyor... Çocuklarım kocaman... Kızım evleneli iki ay oldu. Geç gidilecek bir balayına hazırlanıyorlar. Büyük oğlum, askere daha yeni gidecek. Sınavlar...Okul...Ancak... Eskişehir’e, büyüklerimize vedâlaşmaya gitti. Yolu uzak... Serhat şehrimiz Karsta yapacak askerliğini... Aklım onda. Ortalık karışık... Her gün şehit haberleri yürek yakıyor. Yüreğim onunla gidecek... Ana yüreği... Kızım balayı hazırlığını tamamladı. Yarın yola çıkacaklar... Cüneyt’im de onlarla garaja kadar gidiyor, Samsuna yolluyor babası. Üniversite sınavını kazanamadı. Üzgün... Açık Öğretime yazıldı. Gitmeyi hiç istemiyor Samsuna...Bir iş ortamı kurulma yolunda. Git, diyor babası. Bilemez ki o da...Tanışsınlar istiyor. Cüneyt, yalvarıyor bana, gitmesem diye... O gün, ona uzun zamandır kes dediğimiz, sakallarını kesti. Banyosunu yaptı. Saçlarını taradı. Allah’ım, bakıyorum, ne yakışıklı... Ablasını tutmuş, yüzüne öyle içten bakıyor ki uzun uzun, dayanamıyorum. Oğlum, yine gelecek, diyorum...Gelecek... O gün, ablasını balayına, Cüneyt’i Samsun’a yolcu ettik. Ben anneyim. Yüreğim onlarla gitti... Üç gün sonra, ağabeyi, askerlik görevi için Karsa gidecek... İki gün geçti. Cüneyt’le telefonda konuşuyoruz. Çok sıcak anne diyor. Mayo alacağım. Oysa denizi ve suyu sevmez. Girmez de... Dilimin ucuna geliyor...Karadeniz...Aman yavrum...diyorum... Ev, ne kadar sessiz...Akşam, bir arkadaşım ve eşi geliyor bize. Her zaman olduğu gibi, yalnızım. İçimde, anlayamadığım, tuhaf bir his var sabahtan beri... Arkadaşımın kocası ne tuhaf bakıyor. Gözlerinde değişik bir bakış.. Bir şey mi yaptım Fatma, kızmış gibi, diyorum. Meğer...Isdırapmış... Telefon çalıyor. Tanıdık bir ses, Cüneyt nasıl Hâlenur Abla? diyor. Birden, içimde bir yanardağ patlıyor...Oysa, kimse bir şey demedi... İçimde bir yangın...Cüneyt! diyorum. Bir şey mi oldu? Cüneyt’e... Canımdı o, cânânımdı, ciğerpâremdi, Ümidimdi, her şeyimdi, o bir tânemdi. Nasıl yanmaz buna kalbim, uçup da gitti, Elem yıldızı gibi kayıp da gitti. Yok, bilirim bir çâresi onulmaz derdim, Takât bulsam peşi sıra ben de giderdim. Koklamaya doyamadan güzel yavrumu, Onu asker eylemeden şehit eyledim, Rabbimize, yavrumuzu emânet ettim. Cehennem...Yangın... Alevler... İlaçlar...Yavrum... Gelenleri, gidenleri, sanki bir buzlu camdan görüyorum. Gözlerim kapanıyor... Neden uyuşturuyorlar beni? Yüreğim uyuşmuyor ki... İçimde yangın alev alev... Yatıyorum... Uyumak değil bu. Uyuşturulmak... Konuşanlar, akrabaların, komşuların sesleri kulaklarımda uğulduyor. kalkamıyorum. uyuyorum sanıyorlar... Birden, kulağımda bir düğme çevrildi sanki. Bir ses duyuyorum: Usta ya, annemin yüzüne artık bakamıyorum... Mis gibi bir koku sarıyor ortalığı... Şaşkın, doğruluyorum. Kim konuşuyor? Bakınıyorum. Biri bir koku mu sürdü? Diye soruyorum. Yok diyorlar. Bakışlar, hayret içinde...Ne oluyor bana, diye sorar gibiler... Sekiz sene sonra. Alanya’dan dönüyorum. Önce Sivas’a uğrayacağım. Oğlum orada yatıyor. O kadar çok istiyorum ki gitmeyi. Beni bekliyor biliyorum. Ama, bir engel çıkıyor, İstanbul’a dönmek zorundayım. Otobüse biniyorum. Yüreğimde hasret, acı... Otobüste, sabaha karşı dalmışım... O da ne? Cüneyt, birden gelip, o kadar sıkı sarılıyor ki boynuma. Yanımda sanki. Rüya değil bu, biliyorum. Böyle bir duyguyu hiç duymadım...Sarılıyor sımsıkı... Kim Bilir? Peri kızlarıyla kovalamaca oynuyor belki, Belki uzanmış bir ağaç dalına. Kim bilir mutlu belki de, Tek üzüntüsü biz. Biliyor, Biliyor ki hep onunla dolu yüreğimiz. Ah! Nedir bu giz? Ne o elini uzatabiliyor bana, Ne de ona ben. Arada bir duvar ki Sadece duygular, düşünceler Geçebilir içinden. Geçilemeyen, geçilmez bir sis. Oysa, görüyorum onu ben, Ve gördüğünü bildiğim bir his. Belki anlatıyor orda çocukluğunu, Sevdiği kızları şakalarla. Çocuk çocuk bakıyor gözleri Kim bilir? Dalıp bazen uzaklara... Bakmayın benim deli doluluğuma... Sakın yadırgamayın. Yüreğimde bir yer var, onu sakladım... Küller değil, inanın, güller içinde... Onu, o son gördüğüm gülümseyen yüzüyle... Hep gülümsüyor... Orda rahat, biliyorum. Orda daha mutlu... OĞLUM... Neden aldın başını da gittin ah oğlum, Dünya bu kadar dar mıydı sana? Dönülmeyen yerlere uçup da gittin, Yaşamak bu kadar ar mıydı sana? Güzel yüzün hayâlimden gitmiyor, Bu acılar, bu kederler bitmiyor, Öyle özledim ki, dertler yitmiyor, Bekle yavrum kavuşacağım sana... Mutluluk her zaman uzaktı sana, Doyasıya yaşamak yasaktı sana, Bilemezdim yavrum, bırakır mıydım? O azgın dalgalar tuzaktı sana. Artık rüyalarda sarılıyorum, Öpüyorum delikanlı yüzünü, Ah bilsen yavrum, çok özlüyorum, Artık atamam ben, acı, hüzünü... OĞLUMA... Bir akarsu gibiydi, gitti... Bir kuşun ötüşü yarım kaldı. Tomurcuklar dalında kurudu gitti, Bir sevdâ öyküsü yarım kaldı... Bilinmeyen dağlarda bahardı, Erişmemiş mevsimlerin çiçeği. Büyümeden solan filizim, Gözlerimin yağmayan bulutu... İçimin yakan, kavuran ateşi, Bastırdığım çığlığımdı, feryâdım, Döktüğüm, dökemediğim gözyaşım, Evlâdım, evlâdım, canım evlâdım... Onu, yüce Yaradanıma emânet ettik. Bakmayın deli doluluğuma... Anneyim... Unutmam... Unutamıyorum... Hâlenur Kor 27 Ağustos 2009 (Rahmetli yavrum Cüneytin Vefatının 15. yılı... Onu hepimiz çok özledik. Ama, onun hep bizimle olduğunu biliyoruz.) ANLATAMIYOR... Gitti, Gitti ki acılar denizinde Debeleniyoruz. Çıkma çabamız içten değil belki, Bu denizi terketmek değil isteğimiz. Oysa dili dönse, Neler söyleyecek bize. Istırabımızın ne kadar boş, Ve onun ne kadar huzur dolu olduğunu... Belki bize rahat bir yer Hazırlamakla meşgul, Sonsuz köşemize çekilmeden... Önden gitti Bilinmeze pür telâş, Şimdi duyguları dingin. Yastıklarımızı kabartıyor belki Rahat ettirmek için. Sonsuz köşemize çekilmeden, kim bilir? Halenur Kor ORDA BİR YERDE... Durgun sudan bakan çocuk gözleri Dalgalar kâh çığlık getiriyor sahile, Kâh gülücükler... Gök de ağlıyor, Göğün gözyaşları dökülüyor denize, Her damlada acılar halka halka büyüyor, yayılıyor, Keskin bir acı doluyor genize... Kıyıya vuruyor hıçkırıklar, Deniz kabuklarına saklanmış ümitler, Tahta parçalarıyla sarmaş dolaş gülücükler. Acılarını balıklar yutmuş, Yüreğini örselemiş kumlar bir ileri, bir geri, Duygularına gem vurmuş... Kâh bir balığın gözünde bakışı, Kâh suya vuran gün ışığında. İstiridyedeki inciler gözyaşı. Hüzün şarkısını getiriyor dalgalar, Getiriyor ninnisini sesinin. Ağıtına karşılık veriyor kayalar, El sallıyor karanlık bir köşeden, Hazin bir iç çekiş duyuluyor yankılarında, Ağlıyor gibi bir kuytuda... Hâlenur Kor 1994... hayatımın en acı günü... MİNİK KUŞ... Gerçek âlemde almıştı yerini Çoktan... Özlemişti annesinin ellerini. Ah bir sarılıverseydi ellerine O eller okşasaydı saçlarını. Ne yapmalıydı korkutmadan? Özlem kaplamıştı her yeri, Ve bir yol buldu: Çok minicik bir kuş oldu ansızın, Yoluna çıktı merdiven basamağında anasının İşte geliyordu, bir şeylere üzülmüş, Atkısına bürünüp, kabuğuna büzülmüş. Görmüştü işte onu, En çâresiz, masum bir şekilde yatarken. Uzandı şefkâtli elleri, Özlediği, sıcacık ana elleri... Yüreği avuçlarında atarken, Titreyen kibrit çöpü ayaklarıyla Sarıldı parmaklarına, Yüz sürdü tırnaklarına... İşte öpüyordu onu, gagasını, Okşuyordu başını. Bak yine veriyordu hazırlayıp aşını. Birkaç dakika o ona sarıldı, o ona, İşte özlediği evlât ve bir ana. Usulca öptü ellerini gagasıyla, Arkasından bir baş öylece kaldı Dayanıp cama... Hâlenur Kor ARDINCA... Geldi ve gitti. Varlığını hissettirmeden kaldı. Yüreğime bir bıçak sapladı, gitti, Bir ömür acıtan. Neresinden baktı dünyaya acaba? Penceresi buzlu muydu? Kırık mıydı baktığı camlar? Kapısını kapatıp da mı gitti? Bakışları mı kaldı burada, Yoksa mutsuzluğu mu? Ümitlerini ekebilmiş miydi tarlalara? Çatladı mı tohumları kim bilir? Gülüşleri mâsumdu kapı ardında kalan. Bakışları deldi geçti baktığı yerleri. Rüya gibiydi elleri, varla yok arası. Adımları nerede? Duyguları, sevgileri kilitli kaldı odasında, Ceketinin cebinde mahcup bir aşk mektubu, Gözleri, gecelerce tavana takılan... Sıcaklığı bende kaldı, üşütür ısıtırken. Yarım gülüşleri ne söylüyordu acaba bulutlara? Sessizce gitti, sessiz, dilsizce... Vedâsı kilometreler ardından duyulan... Ve kor düştü yüreklere, Dağlandı yürekler. Vedâsı sessizdi, dilsizce... Bakışları orada kaldı, Benimkilerse yolda... Uzaktı mesafeler, çok uzak... Acısı, bakışları, gülüşleri ateşten bir top, Oturan bağrıma dertop. Acelesi nedendi acaba? Neden çağırmışlardı bu kadar çabuk? Vedası dudaklarında kaldı, Bakışları gökyüzünde mahcup. Sahibi kim cebindeki aşk mektubunun? Neden uzak bu kadar yollar? Hâlenur Kor 1994 Yılında Samsuna gezmeye yolladığımız, iki gün sonra acı haberini aldığımız 21 yaşındaki canım oğlum Cüneyt Kor için yazdığım bir şiir... Allah düşmanıma böyle bir acı yaşatmasın. Bütün evlâtları ailelerine bağışlasın. 27 Ağustos 2009 Halenur Kor ... CÜNEYT’İM... YIL 1994. Evimizin tek kızı Elif’imiz Haziran ayında evlenmiş, Amasya’ya gitmişti. O sene büyük oğlum Cem epey bir gecikmeden sonra 26 yaşında asker oldu. Acemi birliği tesadüfen Amasya oldu. 27 Ağustos da küçük oğlum Cüneyt’in, Samsun’dan vefat haberi geldiği zaman, askere gidecek olan oğlum Cem de Eskişehir’e, babannesine ve teyzelerine ’allahaısmarladık’ demek ve dualarını almak için gitmişti. Ertesi gün geldiği zaman evdeki matem havasını görünce, anneanneme mi bir şey oldu, diye feryât etmiş, kardeşinin vefatını öğrenince de yıkılmıştı. On gün izin verdiler. Kıtasına 10 gün sonra katıldı. Acımız sonsuzdu. 1994 senesinde kızım gelin oldu. iki ay sonra yavrum, Cüneyt’imi kaybettik. 10 gün sonra Cem askere gitti. Ev bir anda bomboş kaldı. O günleri anlatmaya kelimeler kifayet etmez. Cem’in yemin törenine Amasya’ya gidecek, orada bulunan kızım Elifi de ziyaret edecektik. Yemin törenine gittik. Canım oğlumu asker kıyafeti ile görmek nasıl da duygulandırmıştı beni... Biz o zaman Sivas’ta ikamet etmekteydik. Sivas’la hiç bir bağımız olmamasına rağmen kayınpederim de Sivas’da vefat etmişti. Cüneytimiz de dedesine yakın bir yere defnedilmişti. O gece her zamanki gibi uzun uzun dualar ettim. Yaramız hem çok derin, hem de çok yeni idi. Rahmetli Cüneyt’imi düşündüm. O sene o da asker olmak istemişti. Üniversite sınavlarına girmiş, açık öğretimi kazanmıştı. Samsuna gitmeyi hiç istememişti. Sanki, içine doğmuştu orada azgın dalgalara kurban olacağı... Her gece yüce Allah’ıma dualar ediyor, yalvarıyor, af diliyor, bu acıya dayanmak için sabır istiyordum. O gece, Allah’ım, yavrum orda yalnız. Dedesi onu korusun. Allah’ım, onu önce sana emanet ettim, yavrumu koru Allah’ım diye hem ağladım, hem çok dua ettim. Sanki hayattaymış da, orda yalnız kalmasın, dedesi korusun diye dualar ettim. Ertesi gün öğlen yemeğini balkona hazırlayan kızım, anne sana bak ne anlatacağım, dedi. Gece uyurken biri omzuma bir kaç kere dokundu, beni uyandırdı dedi. Eşim uyandırıyor herhalde diye gözümü açtım. Kocam arkasını dönmüş uyuyordu. Gardrobun yanında uzun boyuyla dedem ve onun yanında Cüneyt ayakta duruyordu. Sanki DEDEM ONU KORUYORDU. Sonra, sanki bir bulutun içinden uzanıp yanağımı öptü. Anne, vallahi bu rüya değildi. dedi. Kızım bunu anlattığı zaman gözyaşlarına boğuldum. Çünkü, belki tuhaf bir dua idi ama, o gece Allah’ım, dedesi onu orada korusun, diye dua etmiştim. Ve Cüneyt, ablasına görünerek, bana haber veriyordu sanki: Annem merak etmesin, ben dedemle beraber iyiyim, yalnız değilim der gibi... Bu olay, bir nebze olsun içimi rahatlattı. Canım yavrumun, denizde boğulduğu için şehit sayıldığını duymuştum. Şehitler ölmez, sözünü düşündüm. O, bilmediğimiz bir âlemde yaşıyor. Bunu biliyorum. Hep bizimle, onu da hissediyorum. Ona ve tüm şehitlere, ebedi âleme göçen herkese yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Sanılmasın ki, ölüm sondur. Gerçek dünyaya adım atmaktır. Yine böyle bir hâtıramı daha yazmadan geçemeyeceğim: Sanırım 1997 senesi idi. Alanya’dan dönerken Sivas’a uğrayacak, rahmetli oğlumu hem ziyaret edecek, hem de mezar taşını istediğim biçimde yaptıracaktım. Kayınvalidemin ameliyatı girince işin içine, mecburen Eskişehir’e gidiyordum. Çok üzgündüm. Kim bilir bir daha ne zaman gidebilecektim. Gece yolculuğu yaptığım otobüste, sabaha karşı bir rüya ile uyandım. Rahmetli oğlum Cüneyt’im, her zaman rüyalarıma 7- 8 yaşlarındaki halinle girerdi. Halbuki 21 yaşında vefat etmişti. Bu sefer büyümüş halinle gördüm onu. Rüyamda gelip boynuma bir sarıldı ki, sanki karşımda bana sevgiyle bakıyor ve sımsıkı boynuma sarılıyordu. Bana, üzülme anne, sakın üzülme der gibiydi. O anki duygularımı anlatamam sizlere. Çok özlediğim yavruma sarılıyordum. Sanki, hayatta idi. Sevgili dostlarım. Allah böyle acıları düşmanıma vermesin. Ama, biz kaybettiklerimizi bilinmeyene yolladığımız ve göremeyeceğimiz için üzülüyoruz. Aslında sanıyorum ki, onlar, bizim tahmin edemeyeceğimiz bir dünyada daha mutlular... Allah (C.C.) rahmet eylesin tüm gidenlere... Onlar sıralarını savdılar... Biz düşünelim... Halenur Kor |
Öncelikle..Başınız sağolsun, Allah rahmet eylesin, Bir kuş gibi pervaz edip cennetlere uçmuştur inşaallah....
Sizede çok büyük sabr-ı cemiller diliyorum. Rabbim kimseye evlat acısı vermesin.
Bu kadar zaman geçmesine rağmen, hala O'nun sevgisi yüreğinizde taptaze kalması, bir anne şefketinin ve bir anne sevgisinin, daha geniş ifadesiyle bir anne yüreğinin, gerçek serencamını gösterdiniz bizlere..
Evladınıza yazdığınız şiirler, yazılar ve ifadelerinizin bu kadar geniş ve derin olması da bunu göstermektedir.
O kadar geniş ve uzun bir sevgi cümbüşü oluşturmuşunuz ki, okumakta zorlandım, yarıya gelince kesilip kaldım.
kelimeler gırtlağımda düğümlendi adeta... ifadelerinizi tam bitiremedim.
Mevlana'nın mesnevisini okuyan Yunus gibi, çok uzun olmuş kısacası Hakk dostu olacaksın deseydin yeterdi dediği gibi.. bende çok uzun olmuş, kısaca evladınızı ve insanlığı sevin deseydin yeterdi diyeceğim...
Bu kaleme aldığınız duygularınıza bir şiir yorumu olarak değil, bir dert paylaşmak olarak bakmak istiyorum.
Her insanın bir nebze yaşadığı, Acılar, dertler kederler, ızdırap ve hicranlar her biri bizler için bir imtihan vesilesidir.
Allah kimine ayrılık acısı, kimine ölüm acısı, kimine yokluk acısı, kimine de hastalık acısı verebilir.. bunlar insan olmanın gereği, ve imtihanda olmamızın gereğidir. önemli olan, vazife-i asliyemizi ve gaye-i hayatımızı unutmamaktır..
Belki de bu acılar, bazı şeyleri, hakkıyla yapmayışımızdan olabilir mi?
Sizleri tenzih ediyorum. Kendi nefsin adına söylüyorum.
Asıl vazife-i asliyemizi yapmıyoruz, ağlanacak halimize gülüyoruz, başımııza bir bela ve müsibet geldiğinde,
yalnız ve mukedder olarak feryat ediyoruz. İşte toplumdan kaçışın, kardeşlik fikrinden ayrılışın,
uhuvvet şualarıyla kalbi tam yoğurmayışın ceremesi bu olsa gerek...
Gözyaşlarımızı ceyhun etmeyişimizin acısını da çekiyoruz bazen. Nice menfur hadiseler içimizi burkuyor.
Gençliğin acınacak hali boğazımıza takılan bir dikenli lokma gibi bizi hüzün dalgalarıyla boğulacak hale getiriyor.
Fakat biz yine kendimize gelemiyoruz.
Bu zavallığımızı aşıp bir Heraklit edasıyla yangına, gönülleri kavuran inançsızlık ateşine ab-ı hayatla koşup söndüremiyoruz. Zira bu iş, önce kendinden başlamayı gerektiriyor.
Pehlivanlığı önce nefse göstermeyi gerektiriyor. Ve bu cihetle kendimizi yenemediğimizden, bütün bildiklerimiz beynimizde
kalıyor. Belki çürüyor ve bizi de çürütüyor. Aklımızı, hislerimizi, duygularımızı dumura uğratıyor.
Herbir insanın acısı farklı farklı gibi gözükse de, aslında gerçek acılarımız aynıdır.
Aslında her acımız doğruluktan uzaklaşmaktır.
Hakka bigane kalıp yad ellerde kapı kapı teselli arayışımız ve bundan biçare hale düşüşümüzdür, bütün derdimiz.
Yaradılanı yaradandan ötürü sevip, hümanist felsefeye takılmamaktır.
herşeye rağmen İbrahim hakkı gibi..
Gelse celalinden cefa,
yahut cemalinden vefa
ikiside cana safa
lutfunda hoş kahrında hoş. diyebilmektir.
Yaradanımız, Rehberimiz, Kudsi Beyan’ımız bir olduğu halde birbirimize düşman oluşumuzdan, bütün ızdırabımız.
Öyleyse acılarımız bir ve alemşümul dür. bu büyük dert ve yaraya tedavi sadedinde ilacımız, merhemimiz de bir olması iktiza eder.
Öyleyse bu acılar girdabından kurtulmanın yegâne çaresi, dertlerimizin davası olan,
Sonsuz Kudrete tam yönelip önce yaşayıp sonra idealimizi yaşatma azmi içinde olarak
kulluk borcumuzu tam ödemek ve bu nurlu ve ışıklı yolda ilelebet sabit kadem olmaktır.
Bize ancak merhem olacak vefalı dost ötelerdir. Öteleri elinde tutan, kâinata sözünü geçiren,
Sonsuz Kudret ve kuvvetiyle her şey ona musahhar olan ve her şey emrine itaat eden,
Yüce Sultan, Yüceler,yücesi Rabbimizdir.
uzun şiirlere uuzun yorum gibi oldu ama sizde bana yunus gibi birşeyler diyebilir siniz.Sevgili dost..
Allah yar ve yardımcınız olsun.. gönlünüzden ve yüreğinizdeki ışık hiç sönmesin..
selam ve saygılarla..