Hak-ı Divan
sen sefil olmadan canda
pir-i şahın huzurda derde derman olandır cümle alem bilsin diye arş-ı yedi kez dolaşandır gül gül ile bir olur bereket dua ile hüsnü cemalinde vuku bulandır sine-i bahçemde ateş sönmez yanar bu vuslat böyle uzar gider gönül durmaz Rabbe dua eder zikir-i ala ile dost kal diye ben bir abdal veliydim hal bilmeze köleydim çölden çöle azap içinde gece gündüz gezendim tüccar beni satın aldı azad etmedi derde saldı türlü türlü cefa werdi vakit ne çok uzundu bir pir-i şahım vardı adı Abdülkerim bin cabbar’dı Esmaül Hüsna’yı öğretendi gönlüme şifa ile nur verdi dergah dergah üstüne kurdum pir-i şahım Mekke’de vefat etti cümle dergah doldu taştı nur-u cemali ne güzeldi zaman geçti su gibi aktı Mısır’a vardım içimde har ile halkı gördüm zulüm içinde hazreti hatice vefa içinde kavmine kul köle olandı zalime aman dilemeden Rab ile niyaz içinde sabırı takva edendi bende ömür uzun sürdü türlü türlü cefayla doldu gönlüm bir tek sende olandı vuslatı har içinde bilendim şimdi iki alem arasında bir gelir bir giderim vuslat uzundur bilirim sana zikri telkin ederim ayrı kalma candan diye seni sükuta salarım gör sine-i bahçende öten bülbülü Yusuf’u aşk ile perişan olanı pirlerin şahı pirini arş-ı alemde alemler içinde beşer-in bir gün göreceği senle ikrar içinde olduğu yerde ibadet içinde kusur eyleme canda canıma zulüm etme şah-ı şan içinde olan sultanım Hak’kı divanda beni rusvah eyleme |